Bugün, Türkiye tarihine en kara harflerle yazılan günlerden biri. 6 Şubat 2023… Kahramanmaraş ve Elbistan merkezli depremler, yalnızca 10 ili değil, tüm Türkiye'yi sarstı. Binlerce insanımızı kaybettik, şehirler yok oldu, hayatlar yarım kaldı. Acının büyüklüğü, yıkımın şiddeti tarifsizdi. O gün hepimizin hafızasına kazınan o ses hâlâ kulaklarımızda yankılanıyor:
"Sesimi duyan var mı?"
Bugün, yalnızca kaybettiklerimizi anmak için değil, geleceğimizi kurtarmak için de konuşmalıyız. Çünkü depremler unutanı affetmez. Fay hatları, ihmali, geciktirilen önlemleri, rant uğruna ertelenen projeleri hatırlar ve zamanı geldiğinde karşılığını acı bir şekilde ödetir. Ve bugün, Marmara’da yaklaşan büyük felaketin ayak seslerini duyuyoruz.
Beklenen Marmara Depremi: Felaket Kapımızda!
Uzmanlar yıllardır uyarıyor, raporlar defalarca açıklandı, araştırmalar net: Marmara’da büyük bir deprem kaçınılmaz. Beklenen büyüklük 7.2 ve üzeri. Bunun anlamı ne biliyor musunuz? 100 bin binadan fazlası yıkılacak, milyonlarca insan evsiz kalacak, 4 milyona yakın insan hayatını kaybedebilir.
Bu bir senaryo değil, bilim insanlarının en gerçekçi öngörüsü. Ve biz bu senaryonun ana karakterleriyiz. Bu felaketin seyircisi değil, mağdurları olmaya gidiyoruz. Çünkü İstanbul, göz göre göre ölüme yürüyen bir şehir haline geldi.
Ama unutulmaması gereken bir şey var: Marmara Depremi yıkımı sadece İstanbul’a yaşatmayacak!
Genellikle Marmara depremi denildiğinde herkesin aklına önce İstanbul geliyor. Evet, İstanbul bu felaketin merkezinde olacak ama bu deprem sadece İstanbul'u vurmayacak. Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Tekirdağ, Balıkesir, Çanakkale… Bu illerin tamamı doğrudan etkilenecek. Türkiye’nin sanayi ve üretim üssü olan Marmara Bölgesi, büyük oranda devre dışı kalacak. Ekonomi çökecek, lojistik duracak, üretim bitecek, milyonlarca insanın yaşamı bir daha eskisi gibi olmayacak. Yani bu deprem yalnızca bir şehrin değil, tüm ülkenin meselesi!
Soruyorum: İstanbul ve çevresindeki iller buna hazır mı?
Bugün, yaşadığımız şehir büyük bir depreme karşı gerçekten dayanıklı mı? Sokağınızdan geçerken etrafınıza bir bakın. Eski binalar, çürük yapılar, yıkılmayı bekleyen apartmanlar… Bir deprem anında hastaneler, itfaiyeler, köprüler, yollar ayakta kalacak mı? Deprem sonrası nasıl bir Marmara Bölgesi’ne uyanacağımızı düşündünüz mü? Ya da uyanabilecek miyiz?
Kentsel Dönüşüm: Bir Tercih Değil, Zorunluluk!
Şunu çok iyi anlamamız lazım: Kentsel dönüşüm, bir lüks veya tercih değil, bir zorunluluktur. Bunu bir inşaat, bir rant projesi olarak gören herkes büyük bir yanılgı içinde. Kentsel dönüşüm demek, can güvenliği demektir. Geleceğimizi kurtarmak demektir.
Ancak burada kritik bir nokta var: Kentsel dönüşüm, adil, şeffaf ve hızlı olmalıdır. Halkın güvenini kazanacak, herkesin hakkını koruyacak bir sistem kurulmalı. İnsanlar evlerinden, mahallelerinden olurken bir avuç insan bu işten servet kazanmamalı. Dönüşüm, gerçekten güvenli ve dayanıklı yapılar inşa etmek için yapılmalı.
Ve en önemlisi…
Vatandaş olarak bizim de sorumluluğumuz var. Sadece bugünü düşünerek hareket etmeyi bırakmalıyız. "Bana bir şey olmaz" demek, en büyük hatamız. Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Çünkü bu sorunun çözümünü yalnızca devletten bekleyerek, yalnızca yetkilileri suçlayarak ilerleyemeyiz.
Ya Kentsel Dönüşüm Olacak, Ya da Marmara Bölgesi Mezarlığa Dönüşecek!
Bu cümle abartı değil. Gerçek. Eğer dönüşüm hızlanmazsa, eğer vatandaş, yetkililer, yerel yönetimler el ele vermezse biz bu felakete tanık olmayacağız, bu felaketin kurbanları olacağız.
6 Şubat'ta hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Ama biz, sadece dua ederek, sadece anarak bu felaketi durduramayız. Eğer elimizi taşın altına şimdi koymazsak, o taşın altında hep birlikte kalacağız.
Bugün, konuşmak değil, harekete geçmek zorundayız! Çünkü başka İstanbul yok, başka Marmara yok, başka Türkiye yok!