31 Mart’ta yapılacak mahalli idareler seçimleri için partiler düğmeye bastı. Seçime girecek partiler, il ve ilçelerde adaylarını belirlemeye çalışırken adayların belirlenme yöntemleri de önemli bir boyut kazanmaya devam ediyor. AK Parti belediye başkan adaylarını temayül yoklaması ile belirledi son söz yine merkezde olacak. İYİ Parti birkaç grup toplantısında il ve ilçelerde ki kesinleşen adaylarını haftalık TBMM Grup toplantılarında açıklıyor. CHP ise geçtiğimiz günlerde belediye başkanlığı ve meclis üyeliği aday adaylık başvuru sürecini tamamladı. Adayların belirlenmesi konusunda kurultayda ön seçim yapılacağı vurgusu yapılmasına rağmen bu konuda ön seçim yapılmayacağı artık kesinleşti gibi. Kamuoyu yoklaması yapılacak ama yine son sözü merkez söyleyecek. Diğer partilerde çeşitli yöntemlerle aday belirlemeye çalışıyor. Tüm bu aday belirleme şekilleri yerelin yönetimine, demokratik işleyişe ve katılımcı anlayışa ne kadar uygun?
Seçimler eğer vatandaşların kamu işlerinin yönetilmesine belli sınırlar içerisinde katılmasını ifade ediyorsa tüm bu yöntemlere bakıldığında vatandaş bu işin neresindedir? Halkın yönetime katılabilmesinin tek yolu seçimler ise halkın iradesini temsil etmeyen bu yöntemlerin sorgulanması gerekmez mi? Aday belirleme konusunda son sözü merkezi yönetime veya bir iki kişinin ağzından çıkacak kelimeye bağlayanların karşısında sosyal demokrasiyi, katılımcılığı, emeği, liyakati, savunanların, alternatif bir yöntemle huzura çıkması belki de herkesin onayını ve takdirini alacak.
Bizim ki gibi merkezden yönetilen ülkelerde iktidar ve muhalefet partileri vardır. Bu partiler halkın karşısına bir takım vaatlerle çıkar, kendini anlatır. Partiler halka, seçilen temsilcilerle ulaşır. Halk oy vereceği veya destekleyeceği partiyi bu temsilciler aracılığıyla tanır, takip eder, onaylar veya onaylamaz. Genel ve yerel seçimlerde sandığa gittiğinde de kendisinde oluşan kanaate göre oy kullanır. Her il, her ilçe ve her beldede teşkilatlanmış olan bu partiler halkın teveccühüne göre ya iktidar olur ya da muhalefet olarak çalışmalarını sürdürür. Böyle siyasi bir atmosferde belediye başkanlığı seçimlerinde aday belirlerken hangi yöntemi kullanırsanız kullanın son sözü merkezi yönetim söyler. ‘Son
sözü merkezi yönetim söyler’ demek aslında kullanılan tüm demokratik yöntemlerin halk nezdinde de inandırıcılığını kaybetmesine yol açar.
Cumhuriyet Halk Partisi 31 Mart’ta gerçekleşecek yerel seçimlerde aday belirlemede nasıl bir yol izleyecek? Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen CHP 38. kurultayında 31 Mart’tan sonra yapılacak tüzük kurultayı ile beraber parti içi, genel ve yerel seçimlerde aday belirleme yönteminin ön seçim olacağı vurgulandı. Bu vurguya rağmen parti içinde yerel seçimlerde yöntem olarak ön seçim yapılmasına dair bir takım sesler yükselmekte. CHP Merkez yönetiminin bu talebe nasıl yaklaştığını zamanla göreceğiz. İlçesinde örgütüne emek veren, belediye başkanlığı yapabileceğine inanan, liyakatli çok sayıda partili belediye başkan adayı olmak için çalışmalarına başladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bağlı iştiraklerden istifa ederek belediye başkan adayı olmak isteyen bürokratların hangi ilçelere atanacağı ise hem merak hem de tedirginlik yarattı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yakın çalışma ekibinde yer alan isimlerin adaylık yarışına girmesi bir takım tartışmaları beraberinde getirse de aday adayları çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Peki, CHP Örgütü önümüzdeki yerel seçimleri, halkı, emeği ve liyakati temsil eden adayların belirlenmesinde bir fırsata çevirebilir mi? Evet, yerel seçimler CHP Örgütü için bir milat olabilir. Aday adayları kendi aralarında anlaşmak için bir takım toplantılar yaparak ortak bir aday etrafında birleşip merkezi yönetime öneri olarak sunmayı düşünebilir. Nitekim, birleşe birleşe toplumun daha geniş bir kesimi temsil edilerek demokratik işleyiş sağlanabilir…