Anzakların ne işi vardı Çanakkale’de?
Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu kısaca (ANZAC), 1. Dünya savaşı sırasında Britanya İmparatorluğu tarafında savaşan Avustralyalı ve Yeni Zelandalı askerlerden oluşan askeri kolordu demektir. Bu kolordunun askerlerine Anzaklar denir.
Anzaklar savaş öncesi Türkler’i barbar ve kaba insanlar olarak tanımış olsalar da savaş esnasında Türklerin nasıl güçlü ve manevi hassasiyetleri yüksek bir millet olduklarını anlamışlardır.
Anzakların ne işi vardı bizim topraklarda? Kaç bin kilometre uzak olan ülkeden hangi amaç onları bizim topraklarımıza kadar getirmişti?
Bu siyasi hedefleri anlamak için I. Dünya Savaşı’ndan daha öncesine, Kraliçe Victoria’nın (1851-1914) Büyük Britanya İmparatorluğu’nun başında bulunduğu altmış dört yıllık saltanat döneminin son yıllarına gitmek gerekir. Zira Avustralya ve Yeni Zelanda kasabalarından toplanan gönüllülerden oluşan ve kısaca “Anzak” adı verilen askerî birliklerin kendi coğrafyalarından binlerce kilometre uzaktaki bir savaşa “gönüllü” olarak katılmışlardı.
Türklere karşı İngilizlerin yanında savaşan ve ölen Anzak askerleri için bir anıt dikilmiştir ve 25 Nisan tarihi Avusturalya ve Yeni Zelanda’da ulusal tatildir. Her yıl 25 Nisan anma törenleri için binlerce Anzak torunu da Gelibolu’ya gelmektedir.
Savaşın sonunda güzel bir dostluğun doğmasına vesile olmuştur.
Ve kaç söze bakalım, Dünya gözünde nasıl bir izlenimde Çanakkale geçilmezi..
"Çanakkale Zaferi, Türk Askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur." M. Kemal ATATÜRK
*
"Türkler, Çanakkale'yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir." Churchill
*
"... Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se'bat cihetiyle takdir ve senaya liyakatı, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşman taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir." Alman Generali Liman von Sanders
*
"Avrupa'da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu'yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Hâlbuki Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar." General Tawshend
*
"... Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layikiyle takdir edilmemiş olması, İngilizler için felaket olmuştur.... Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, İngilizler kendileriyle dövüştükten sonra bir tecrübe anlamışlardır." İngiliz Generali Oglander
*
"Yenilmez İngiliz donanmasının uğradığı akıbetten komutanlar değil, strateji kurallarını ihmal eden devlet adamları sorumludur. Boğazlar ve Trakya bölgesinde altı Türk kolordusu varken, donanmayı tahkim edilmiş bir Boğaz'dan geçirmek ve Boğaz kıyıları işgal edilmeden beş tümenlik bir kuvvei seferiyeyi İstanbul’a getirmek planının şansı çok azdı." General Fahri BELEN
*
"Çanakkale Savaşları, Avusturalya ordusunun gelişimine birçok etkide bulunmuştur. İlk olarak Avusturalya ordusu kuvvetlerinin bir yabancı tarafından değil, bir Avusturalyalı subay tarafından idare edilmesini temin edecek bir uygulamaya başlanmıştır. Ve Çanakkale olayları, bu uygulamayı başlattı." Avustralyalı Yarbay D. M. HORNER
*
"Çanakkale Savaşları, savaşa İngiliz bayrağı altında katılan Yeni Zelanda'nın uluslaşma sürecine çok önemli katkılarda bulunmuştur. 1915'te Yeni Zelandalılar, kimliklerini İngiliz İmparatorluğu içerisinde tanımlamaktaydılar ve bağımsızlık kazanmak gibi istekleri yoktu." Yeni Zelandalı Prof. Dr. J. PHİLLIPS
Mustafa Kemal ATATÜRK, 1934 yılında Anzak anma törenleri sebebiyle şöyle bir mesaj göndermiştir;
“Bu Memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
Atatürk’ü bin yılın devrimcisi yapan işte budur…
Bir “deha” olduğunun açık resmidir.
Ve düşünmek dahi insanın tüylerini diken diken yapıyor…
Ya bu topraklardan Atatürk geçmemiş olsaydı.
Çanakkale geçilmiş olsaydı…
Düşüncesi dahi vahim!