Kadın Olmak

Abone Ol

Türkiye’de kadın olmak, çoğu zaman hayatı her yönüyle omuzlamaktır. Direksiyon başında bir kadın olmak, iş dünyasında varlık göstermek, evde tamir işlerini üstlenmek ya da tek başına ayakta kalabilmek… Bütün bunlar, hâlâ “anormal” karşılanabiliyor. Oysa biz kadınlar, her gün bu zorlukların üstesinden gelmek için mücadele ediyoruz.

Kadın olarak yükümüz ağır. Bedenimizle, duygularımızla, sorumluluklarımızla var oluyoruz. Özel günlerimizde bile ağrımıza, yorgunluğumuza aldırmadan işe gidiyoruz, evde koşturuyoruz, bazılarımız çocuklarımızı büyütüyoruz. Hem işyerinde hem evde gösterdiğimiz çaba, çoğu zaman görünmez oluyor. Oysa hayatı bir arada tutan biziz.

Geçtiğimiz hafta İstanbul’un birçok ilçesinde kadın hakları, kadına şiddet ve dayanışma konularında çeşitli programlar düzenlendi. Ancak bu programlara katıldığımda fark ettim: Bir kadın olarak, artık sadece normal bir yaşam talep etmekten bile yorulmuşum. Gün geçmiyor ki bir hemcinsimizin eşinden, sevgilisinden ya da tanıdığı birinden gördüğü şiddet sonucu hayatını kaybettiğini duymayalım.

Düşünün, hiç ayrıldığı eşini ya da sevgilisini öldüren bir kadın haberi duydunuz mu? Ayşe’nin, Zeynep’in, Gül’ün öldürdüğünü? Hayır. Ama hep öldürülen onlar oluyor. Zeynepler, Ayşeler, Güller… Bu haberleri her duyduğumda içimden bir şeyler kopuyor. Çünkü bu ülkede kadınlar yalnızca öldürülmüyor, aynı zamanda susturulmaya ve yok sayılmaya çalışılıyor.

Bir kadın olarak ayaklarının üzerinde duruyorsan, trafikte araç kullanıyorsan ya da kendi hayatını özgürce yaşıyorsan, bazı erkeklerin “Kadın olduğuna dua et” gibi tehditkâr bir şekilde kullandığı cümlelerle karşılaşman mümkün. Bu söz, çoğu zaman bir korkutma aracı ya da başına “bela” almamak için sığındıkları bir bahanedir. Kadın olmak bir tehdit unsuru değil, yaşamın en doğal hâlidir. Ancak ne acıdır ki, bu sözler toplumdaki zihniyetin hâlâ nasıl yanlış bir temele oturduğunu gözler önüne seriyor.

Bir kadın olarak, toplumun bu çarpık düzeninde hayatta kalmak için her gün savaşıyoruz. Sadece yaşamak için mücadele ediyoruz. Ama artık yorulduk. Biz öldürülmek istemiyoruz. Şiddetle, korkuyla, mücadeleyle değil; sevgiyle, saygıyla ve eşitlikle yaşamak istiyoruz.

Bu yazıyı okuyan herkese sesleniyorum: Biz kadınlar yalnızca anneler, eşler ya da kız kardeşler değiliz. Bizler, bu dünyanın yarısıyız. Hayatın her alanında varız ve var olmaya devam edeceğiz. Yaşam hakkımızı savunmaya, dayanışma içinde olmaya, birbirimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Bu arada, ey kadınlar! Kadın, kadının düşmanı olmamalı. Bizler, bu toplumda en çok birbirimize ihtiyaç duyuyoruz. Yüzümüzü en çok birbirimize dönmeliyiz. Dayanışmamız ne kadar güçlü olursa, karşımızdaki duvarları yıkmamız da o kadar kolay olacaktır. Birbirimizi yargılamak, çekiştirmek ya da dışlamak yerine, omuz omuza vermeli ve haklarımızı savunmalıyız. Unutmayalım, bizim birbirimize olan desteğimiz, bu mücadelenin temel taşıdır. Artık sadece güçlü olmak, korunmaya ihtiyaç duymak istemiyoruz. Biz, normal bir yaşam istiyoruz.