Bir kentin sokaklarına, kaldırım taşlarına iyi bakın; yolları yamalı, kaldırım taşları bozuksa hasta olmaktan korkun; çünkü hastanelerde acil hastalar için ayrılmış yataklar bile doludur. Hasta olduğunuzda kapı önünde kalırsınız, üstelik tek başınıza, yapayalnız. Ve ne kadar sıkı sarılırsa sarılsın bedeniniz, içinizdeki yalnızlığın gözyaşını asla durduramazsınız. Hasta olmak kötüdür, tedavisi kolay bulunmaz. Dikkat edin “çok seviyorum” dediklerinize, bir de kaldırım taşlarına, her gün yürüyüp gittiğiniz yamalı yollara… Kırık, bozuk her parke taşı kadar hasta vardır o kentin sokaklarında. Bir bakın çevrenize, kaç hasta var yanı başınızda? Kaç yürek acı çekiyor, günde kaç kişi ölüyor aşk yarasından? Kaç kişi intihar ediyor yalnızlığından? Kaç kişi mutlu…
Ve bilir misin, neden bir kentin kaldırımları bu kadar bozuktur? Neden sessizlik kaplar bazen gece yarılarında insanın yüreğini? Neden insanlar hep susar, neden iki kelime edemez ayrılık anlarında? Oysa konuşacak o kadar çok şey varken, neden gözlere bırakılır her duygu? Dil neden susar? O kadar ağırlığı çekerde bir şey olmaz ama bir damla gözyaşı düşmeye görsün, çatlar kocaman taş. Kaldırım taşlarını en çok gözyaşı kırar. Kaç kaldırım taşını kırdık bugüne kadar sayısı belli değil. Kaç kırılan taşı değiştirdik? Kırdığımız taşın yerine yenisini koysak ta eski taşın izlerini silebildik mi? Kaç güzel sevgiyi kül ettik? Çok sevdiğimiz kaç kişi oldu ki, biz bu kadar acı çektik? Kaç sevgimize ateş düştü, kaç kişiye inandık, kaç kişiyle yola çıktık da geri dönüş yolunda yalnız kaldık.
Ey yaralı gönlüm, sus artık, acını kendi içinde taşı, baksana yollar ne hale geldi.
Baksana yollar ne haldi...
Yürüme artık, dur durduğun yerde, bir bak geçtiğin yollara, attığın her adım derin yarıklar açıyor ardında. Ve her adımda kanatıyorsun yaranı...
Ellerin kesik...
Yüreğin kesik...
Gözlerinde hep aynı sevdanın hasreti....
Ve artık kabul et, bir dere suyunda iki kere yıkanılmaz..
Yıkandığın sular akıp geçti köprü altlarından...