Siyasal saat ayarının nice karanlık sabahlarında…
Tam da kimi yurttaşlar bir yerde uyurken…
Durak durak Türkiye’nin, hatta ve hatta dünyanın aynası İstanbul’u izledik.
Her renkten insanlar…
Her kıyafetten insanlar…
Sesleri öyle ki… Her dilden konuşan insanlar…
Tam da sığınmışlarla sığınmışlar yüzünden sıkıntı çeken insanlarımız….
Kimi iş ve aş peşindedir o duraklarda.
Kimi de eğitimden adalete, bir nefes sağlık için beklemekte o duraklarda.
İskele, otobüs ve metrobüs duraklarıyla…
Metro, Marmaray ve tramvay istasyonlarında…
Velhasıl servislerin geçtiği her noktada…
Kimi soluk yüzlü ve de mutsuz…
Kimi de bir güne daha başlarken öylesine umutsuzdu ki o duraklarda.
Öyle bir memleket manzarası ki…
Hem de kimi yurttaşlar bir yerde uyurken…
Vah İstanbul vah… Sana nasıl da kıydılar böyle?
Memleket insanı yetmezmiş gibi…
Yol geçen hanı sınırları açarak…
Seni nasıl da bunalttılar böyle?
Oysa bizim 1960’lı ve de 1970’li yıllarda, kalıcı olarak merhaba dediğimiz İstanbul…
Çok farklıydı çok…
Çünkü o yıllarda bir başkaydı memleketim;
Bir başkaydı memleketimin aynası İstanbul…
Huzur vardı güven vardı o yıllarda.
O Yıllarda:
Ne tepeden aşağıya doğru bu milleti acımasızca ayrıştıran bir siyaset vardı sahnede!
Ne de bağırıp çağırarak, adete her sözü bir küfür gibi yansıyan…
Nice dayanılmaz devlet adamları vardı!
Bu günleri görüp de o günleri özlememek mümkün müdür?
Çünkü o yıllarda devletin her mekânında birer eşit yurttaştı herkes!
Ne sınavlarda kazananların önü kesilerek, hak etmeyen yetersizlere yer açılırdı!
Ne de sizden bizden anlayışıyla iş ve aş kapıları açılırdı yurttaşlara!
O yıllarda hastanelere, kışlaya, okula ve de adliye binalarına bugünkü gibi siyaset sokulmazdı!
Arkası olana hastane hastane hemen randevu… Olmayana daha sonra gel denmezdi!
Son yıllarda vatansever askerlerin başına neler neler geldi kışla kışla…
Oysa o eski yıllarda bir büyük gururdu Şanlı Ordumuz!
Bugün, Okullarda okuyandan eğitimciye kadar nelerin yaşandığını tüm dünya biliyor!
Gerisi geriye giden bir eğitim sistemiyle acaba nereye kadar?
Tarafsız olmayan bir adaletle nereye kadar?
Biz o eski yılları öylesine özledik ki…
Çünkü o eski yıllarda, din adamları bugünkü gibi tepeye yaranmak için değil…
Ahlaka, adalete, vicdana, insafla erdeme yaranmak için…
Toplumun her kesimine sevgi, saygı ve de barış aşılamak için çıkardı minbere!
Elbette ki, ABD ajanı olan sözde dindar özde hain Fetö örgütünün en tepesiyle en dibindekiler hariç! Elbette ki yüz yıldan beri Batı dünyasıyla Arap dünyasına uşaklık ederek…
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ile Cumhuriyetimizi kötüleyen nice satılmış hainler hariç!
Hani şu dindar kılıkla gezen… Ancak öz vatanına hain olan şu karanlık yüzler var ya…
İşte onlar hariç! Onların arkasını sıvazlayarak, ülkeyi karanlığa sürükleyen her kim varsa onlar da hariç!
İşte bunların tamamı, bizler bir yerlerde yurttaş yurttaş uyurken oldu!
Ortada ne emek dünyası kaldı, alın terinin hakkını insanca arayacak!
Ortada ne de bir demokrasi kaldı, yüzümüzü karanlık Katar’a, krallar ve emirlikler dünyasına değil…
Çağdaş dünyaya doğru tutacak!
Ortada bir tek koltuk ve kasa tutkusu var o kadar!
Kimi şu veya bu şekilde oturduğu koltuk uğruna…
Kimi de yamulmuş ekonomiyle doldurduğu kaslar uğruna öyle bir sessiz ki…
Ne yoksullaşarak yaşam yaşam darbe yiyen bu millet umurlarında…
Ne de lafla yola çıkan… Ancak gerisi geri giden bir gemiye bindirilmiş…
Bu özümüzden çok sevdiğimiz yurdumuz umurlarında…
Acaba kimi yurttaşla bir yerde uyurken:
Milliyetçilikle inancın tarifi yeniden mi yazıldı?
SAHİ, NEDEN BİR BAŞKA OLDU BİZİM MEMLEKETİMİZ?