6 Şubat 2023 tarihinden itibaren her gün aynı şekilde yaşasak da çok derin bir boşluk hissediyorum. Sadece kendimde değil, dışarıda da bu boşluğun adeta kokusunu alıyorum.
Resmi rakamlara göre 50 bine yakın ölümü ve binlerce enkazın görüntüsünü 100 yaşına bile gelsem hatırlayacakmışım gibi geliyor. Peki sadece deprem ve ölüm mü yaşadık 6 Şubat’tan bu yana?
Öyle günlerden geçiyoruz ki 2 haftadır beynimden geçen verilerin miktarı ve hızından dolayı artık hiçbir şeye tepki bile veremiyorum. Neyi yazayım, kime tepki vereyim artık kestiremiyorum. Ama bildiğim ve bu süreçte büyük bir acıyla anladığım tek bir şey var; Bu ülkede temizlenmesi gereken çok fazla şeyin olduğu.
Siyasetin, öncelikle iktidarıyla sonra muhalefetin de bir kısmıyla tamamen değişmesi gerekiyor. Siyasetin temizlenmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü kurumlarının da temizleneceği konusuyla doğrudan bağlantılı.
Önce Covid-19 pandemisi şimdi de depremde gündemin yıldızı Kızılay oldu. Ama kayan yıldız. Kızılay, çocukluğumuzdan beri hatırladığım ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte en çok güvendiğim iki kurumdan biriydi. Özellikle son 10 yıl içinde Kızılay’ın yönetim şekli, kamuoyundaki algısı ve yaptığı icraatlara baktığım zaman acil kana ihtiyacım olsa, öleceğimi bile bilsem başvurmak istemeyeceğim bir kurum haline geldi; Kızılay Anonim Şirketi...
50 bine yakın insanımız ölmüşken enkaz altında kalan insanlar gibi vücudumuz ve beynimiz kitlenmişken çadır ve basit konserve gıdaları satmak nasıl aklınıza geldi, bunu nasıl yaparsınız? Hiç yapmasanız sadece aklınızdan bile geçse insanlığa dair umudun yok olması için yeterli. Sahi bu kadar ölüm, enkaz ve insanlıktan çıkmışlığı kaç yılda atlatırız veya atlatır mıyız?
Yukarıda da söylediğim gibi; Neye tepki vereceğimi şaşırmış durumdayım. Felaketin ortasında tartıştığımız başka bir konu da tribünlerdeki “hükumet istifa” sloganları. Maçların seyircisiz oynanması bile masaya yatırılmış durumda.
Türkiye’de şu an en apolitik insan bile siyasetle ilgili bir eleştiride bulunuyor. İnsanların artık gerçekten canı burnunda ve ilginç bir şekilde sanki bu durumun artarak devam etmesi için bir çaba da harcanıyor gibi. Bu fiziksel ve psikolojik dehşetin içinde hala bir baskı politikasının yürütülmesi çok büyük toplumsal olayları tetikleyebilir ve siyasiler o hiç tasvip etmediği Gezi Parkı olaylarını mumla arayabilir söylemedi demeyin.
Türkiye deprem felaketi, seçim stresi ve baskı rejimi ortasında cinnet halinde sürükleniyor. Bu psikolojik durumu ne kadar daha kaldıracağımızı kestiremiyorum. Kimsenin de bildiğini zannetmiyorum.
Yoo hayır, biz tamamen bir simülasyon içerisindeyiz. Ama artık simülasyon da hata veriyor ve “beni kapatın” diyor. Herkese akıl sağlığını korumak için destek almasını öneriyorum. Tabi bu ne kadar mümkünse...