Toplumlar bir arada yaşamanın getirdiği karmaşaları çözebilmek adına herkes için geçerli kural ve kaideleri belirleme ihtiyacı duymuştur.
Kural ve kaideler uygulandığı toplumun dinamiklerine göre belirlenmekle birlikte her toplumda hemen hemen aynı gelişim süreçlerini göstermektedir.
Devlet ölçeğinde düşündüğümüzde yasama yürütme ve yargı kuvvetleri devletin yönetilmesi için elzemdir. Bu kuvvetler arasındaki denge, toplumun refah seviyesinin de ölçeğidir; ancak bu ölçeğin ibre ayarı her devletin altından kalkabildiği bir iş değildir. Öyle ki, ibrenin ayarı yasamaya kaydığında başka, yürütmeye kaydığında çok başka, yargıya kaydığında bambaşka sonuçlar doğurmaktadır.
Türkiye 1808 sened-i ittifak ile başlatabileceğimiz 200 yılı aşkın demokrasi gelişim sürecinde ibre yerindeki dengesizlikleri nedeniyle bir çok kriz yaşamıştır.
Bugün gelinen noktada toplumumuzun bir arada yaşama iradesini korunmasında demokrasinin vazgeçilmez bir yaşam biçimi olduğu konusunda tereddüt edilmemelidir. Şüphesiz ki demokrasinin tam manasıyla işletilmesi yukarıda sayılan yasama yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden bağımsız ancak birbirleriyle uyum içinde yürütülmesi ile mümkün olacaktır.
Yasamanın yargıyı, yürütmenin yasamayı tanımadığı zeminler Türkiye için antidemokratik uygulamaların baş gösterdiği, kısas adaletinin uygulandığı, devlet güç ve otoritesinin yok sayıldığı; dolayısıyla eğitim, sağlık, adalet, ekonomi, haklar, özgürlükler gibi toplumun refahını belirleyen alanların liyakat ve şeffaflıktan uzaklaştığı sonuçları doğurmaktadır.
Bu kaygan zeminlerden toplumu uzak tutabilmek için devletin, birey ve toplumu sınırlama çabasına düşmeden, onun kimliğine müdahale etmeden, ideolojik tarafsızlığı bulunan bir duruşla varlığını koyması gerekir. Demokrasinin, bir arada yaşayabilme ilkelerinin başı olduğu, herkes tarafından kabul edilmelidir. Anayasal düzenin temeli olan insan onurunun dokunulmazlığı, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alacak kuvvetler ayrılığı, doğanın ve çevrenin korunması, eşitlik adalet ve laiklik ilkesi ve devletin ideolojik tarafsızlığı, yerinden yönetim ve yerel yönetimler ile sivil toplum bugünkü seviyesinden çok daha fazla güçlendirilmelidir.