Laf-ı güzaf!
Milletin hassasiyetleri ve inançları üzerinden kulaktan dolma bilgilerle demegoji yapmak ne yazık ki her zaman siyasi getirisi olan bir yöntemdir.
Daha net bir ifadeyle söylemek gerekirse; bizim toplumumuzda gerçekler yerine, halkın inançlarına, önyargılarına ve korkularına dayalı yapılan siyaset her dönem prim yapmıştır
Kadıoğlu, “Bu vatanı Latin alfabesini getirerek bir gecede cahilleştirdiler…” diyorsa o zaman Latin alfabesi öncesi ve sonrasındaki okuma yazma oranlarını da rakamlarla ortaya koymalıdır ki, iddiasının somut bir dayanağı olsun.
Yeni Türk harflerinin kabulü yani Latin Alfabesi’ne geçişimiz 1928 yılında olmuştur.
Bunun öncesinde yani 1927’nin Türkiye’sinde erkeklerde okuma yazma oranı yüzde 7 kadınlarda ise sadece yüzde 4’tü.
Ülke genelinde 337.618 ilkokul öğrencisi bulunuyordu. Bu sayı zorunlu öğrenim görmesi gereken çocukların sadece 4’te biriydi.
Toplam ilkokul sayısı 4.770, ortaokul ve lise sayısı ise sadece 153’tü.
Ortaokullarda 543, liselerde ise sadece 230 kız öğrenci eğitim görebiliyordu.
1928’de Latin alfabesine geçişimizin ardından ülke genelinde 54. 050 adet Millet Mektebi açılmıştı. Bu mekteplerde 46.000 öğretmen görev aldı.
1929-1934 yılları arasındaki 5 yıl içinde Millet Mektepleri’ne devam eden 2.305.924 kişiden 1.124.926 kişi yeni alfabeyi öğrenerek diploma aldı.
Yine bu Millet Mektepleri’nde hiç okuma yazma bilmeyen 458.000 köylü kadından 152.968’ine okur-yazarlık belgesi verilmiştir.
Resmi kaynaklarda yer alan rakamlara göre, Latin alfabesi öncesinde erkeklerde yüzde 7 kadınlarda ise yüzde 4 olan okuma yazma oranı Latin alfabesinden sadece 7 yıl sonra rekor bir orana ulaştı.
1935 nüfus sayımına göre17 milyon nüfusumuzun okur yazarlık oranı yüzde 19.2’ye yükselmiştir ki, bu oran Harf Devrimi (Latin Alfabesi) öncesinin iki katıdır.
Rakamlar resmi kaynaklarda mevcuttur, gerçek tarihçilerin araştırmaları ile de belgeleştirilmiştir. Bunun aksini savunmaksa olsa olsa laf-ı güzaftır!
Öte yandan camilerimiz konusunda bu denli hassas iseniz o zaman AKP’li belediyelerin borçlarını kapatmak için camileri satışa çıkardığını da çok iyi bilmeniz gerekir!
Zira Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, AKP’li Güngören, Ümraniye ve Düzce Belediyeleri dahil 8 belediyenin vergi borçları nedeniyle üzerinde cami olan taşınmazları Hazine’ye sattığını bizzat açıklamıştı!
Hiçbir dayanağı olmayan bilgilerle inkilap devrimlerini hedef almak, tarihsel gerçekleri inançlar üzerinden etkisizleştirme girişimleri özellikle bu çağda hiç kimseye fayda sağlamaz.
Necmi Kadıoğlu’nun, “Atalarımızın sarıklarını atıp şapka taktırdılar. Şapkaları 10 katına ülkemize satarak Yahudileri zengin ettiler” şeklinde tespiti de yakışıksızdır.
Kendisini bu ülkenin bir parçası olarak kabul eden, bu ülke için çalışan, askerlik yapan, vergisini ödeyen ve yapılan tüm ötekileştirme çabalarına karşın Türkiye’ye gönülden bağlı olan Yahudi yurttaşlarımıza yapılabilecek en büyük haksızlıktır.