7.Kasım.1920’de gazetelere bir ilan düştü. Kurtuluş Savaşı’nın sembolü olacak milli marş için yarışma yapılacaktı. Akif heyecanla bu haberi okurken, bir anda hayal kırıklığına uğradı. Kazanana 500 altın verilecekti. O, para için kalemini oynatmazdı. Zira söz konusu milli marş, vatan, asker, toprak, bayrak olunca para değil ruh gerekiyor insana... Yaşamadığını, hissetmediğini yazamazsın. Üstüne çuvalla para verseler, ben oturayım da şöyle kurtuluş savaşını anlatan bir şiir yazayım diyemezsin.
“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.”
Bu satırları Fransızca okumayı denesenize... Eğer Fransız olsanız oturup ağlarsınız ki, zaten Fransızlarda milli marşını Fransızca olarak okur ve her yerde Fransızca okutur. Yani Fransa'nın milli marşının nasıl ki Japonca okunduğunu göremiyorsanız, Türk milli marşı olan İstiklal Marşı'da Arapça okunamaz.
Dünyanın her yerinde milli marşlar kendi dillerinde bağıra bağıra okunur. Sözsüz marşlarda var. Mesela Kosova hükümetinin çoğunluğun konuştuğu Arnavutça dilinde yazılabilecek sözlerin, ülkede yaşayan Sırpları rahatsız edeceği kararı almasından sonra ülke sözsüz milli marşı benimsemiş. Yani bir çok Kosovalı şarkıyı göz ardı ederek yerine Arnavut ve Sırp ulusal marşlarını okumayı tercih etti.
Gelelim tekrar Milli marşımız için düzenlenen yarışmaya; Mehmet Akif yarışma ile ilgilenmiyordu. Çok zor ikna edildi. Şu şartla kabul etti; Akif yarışma dışında tutulacak, eser kazanırsa ödülü almayacaktı. Ödülün miktarı 500 altındı. O zamanki milletvekili maaşı 8 altın.
Mehmet Akif’in durumuna gelince; Milli mücadeleye katılmak için oğluyla birlikte Ankara’ya haftalarca yürüyerek gitmek zorunda olan biriydi. Marş daha kabul edilmeden Meclis’te dört kez üst üste okunurken ödünç paltosunun cebinde borç aldığı 2 lira vardı...
28.Aralık. 1936‘da belediye, Beyoğlu’ndaki Mısır apartmanından bir cenaze kaldırdı. Bir kaç görevli örtüsüz tabutla ilerlerken onları bir üniversite öğrencisi durdurup cenazenin kimliğini sordu. Mehmet Akif dediler. Az sayıda belediye görevlisi ile örtüsüz tabutla defnedilmek üzere olan cenaze, bir anda binlerce üniversite öğrencisinin omuzunda taşındı.
“Allah bu millete bir daha İstiklal marşı yazdırmasın” diyen Mehmet Akif, İstiklal Marşının ilk satırını duvara tırnakları ile yazmıştı. O ilham ve ruh hali ile kaleme bile gerek duymamıştı.
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak”
Mehmet Akif’i ve ödünç paltosunu uzun uzun düşünüp, daha iyi anlamaya çalışmamız gerek.
EVRİM TOK