MİLLİ KAHRAMAN DENKTAŞ

Abone Ol

Yazı dizimizin ilkine Kıbrıs ile başlayınca Rauf Denktaş’tan bahsetmemek olamazdı. Merhum Denktaş’ı Kıbrıs yazıma dahil etseydim sınırlı yer ayırmak zorunda kalacak ve hatırasına haksızlık edecektim. Gözümdeki, gönlümdeki Denktaş’ı ayrı bir yazı ile anlatmak istedim.

Rauf Denktaş..

Bir gelincik çiçeği ile söyleşecek kadar duygulu, Rumlar’a kök söktürecek kadar da cesur ve yılmaz bir savaşçıydı. Ömrünü Kıbrıs’a adamış, sürekli mücadele içinde olan büyük bir dava adamıydı. Dimdik yaşadı, dimdik göçtü ve hiçbir zaman boyun eğmedi.

Rauf Denktaş 27 Ocak 1924’te Baf’ta doğdu. 13 Ocak 2012’de Lefkoşa’da vefat etti. Siyasetçi, yazar, fotoğraf sanatçısı olan Denktaş, KKTC’nin ilk kurucu Cumhurbaşkanı olup, 1983’ten 2005’e kadar toplam 21 yıl bu görevi yürütmüştür. 1.5 yaşında annesini kaybetti; babaannesi ve anneannesi tarafından büyütüldü. İlk ve ortaokulu İstanbul’da Arnavutköy’de okudu. Liseyi Kıbrıs’ta bir İngiliz lisesinde bitirdi. Üniversiteyi ise İngiltere’de hukuk eğitimi aldığı İngiltere’de tamamladı. Kıbrıs’a döndüğünde avukatlık, savcılık ve başsavcılık görevlerinde bulundu. Rauf Denktaş, 27 Kasım 1948’de Kıbrıs Türkleri’nin düzenlediği ilk mitingde Kıbrıs Türk Halkı’nın lideri Dr.Fazıl Küçük ile halka hitaben konuşma yaptı. Uzlaştırmacı kimliği ile Kıbrıs Türk Halkı’nın iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Dr.Fazıl Küçük arasında arabulucu rolünü üstlenip Türk Toplumu’nun çıkarlarının takipçisi oldu. 1949’da Aydın Denktaş ile evlendi. 1955’te adayı Yunanistan’a bağlama ideali olan ENOSİS ile mücadelede, EOKA terör örgütü karşısında Kıbrıs Türkleri’nin direnişine yön verdi. Rauf Denktaş, 15 Ağustos 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatı’nı (TMT) kurdu. Aynı yıl Türk Cemaati Meclisi ile İcra Komitesi Başkanlığı’na seçildi. 16 Ağustos 1960’da 650 kişilik Türk Alayı Mağusa Limanı’na ayak bastı. 1963 olaylarından sonra Rauf Denktaş, temaslarda bulunmak üzere Ankara’ya geldi. Temaslarını tamamlayan Denktaş, bir sandal ile Kıbrıs’a geçti ve Türk Direnişini örgütlemeye başladı. 1964’te Londra Konferansı’ndan sonra Kıbrıs’ın Rum Cumhurbaşkanı Makarios tarafından istenmeyen adam ilan edildi. 1967’de adaya gizlice girerken tutuklandı. Türkiye’nin yoğun temasları sonucu serbest kaldı. Adaya giriş yasağı kaldırılınca tekrar Kıbrıs’a döndü. Kıbrıs sorununun çözülmesi için 1968’de Glafkos Clerides ile ilk kez Beyrut’ta müzakerelere başladı. Ömrü Rum Liderleri Spyros Kyprianou, Yorgos Vasiliu ve Tasos Papadopoulos ile yıllarca müzakere etti. 1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclis başkanı seçildi ve siyasete ilk adımlarını atmış oldu. 1973 yılına kadar Dr.Fazıl Küçük ile Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı görevini üstlenen Denktaş, Kıbrıs Türk Yönetim Başkanı olarak da görev yaptı. 13 Şubat 1975’te Kıbrıs’ın Türk Federe Devleti ilan edilmesi ardından devlet ve meclis başkanlığı görevini aldı. 1976 yılında seçimlerde devlet başkanlığı görevine getirildi. 1981 yılında ikinci kez devlet başkanı seçildi. 1983’te KKTC’nin ilan edilmesi üzerine Kurucu Cumhurbaşkanlığı görevine getirildi. 1990, 1995 ve 2000 yıllarında yapılan seçimlerde tekrar Cumhurbaşkanı seçildi. Vefatının ardında Türkiye ve KKTC’de ulusal yas ilan edildi.

Denktaş’ı tanıma şerefine nail olmuş biri olarak kendimi şanslı hissediyorum. KKTC ile özdeşleşen Denktaş, beni kendine hayran bırakmıştı. Sıkı bir Trabzonspor taraftarı olan Denktaş’a neden Trabzonspor’u desteklediğini sorduğumda, ilk defa payitaht (İstanbul) dışında bir Anadolu takımının şampiyon olmasını çok önemli bulduğunu ve Trabzonspor’un bir devrim yaptığı cevabını vermişti.

Büyük devlet adamı, merhum Rauf Denktaş’ı rahmet ve minnetle anıyorum.

Kıbrıs’ın Bilinmeyen Gerçekleri

9251 kilometre kare yüzölçümü olan Anadolu’ya ait KKTC’nin komşuları kuzeyinde Türkiye (65 km), doğusunda Suriye (112 km), İsrail (267 km) ve Lübnan (162 km) , güneyinde Mısır (418 km), kuzeybatısında 965 km ile Yunanistan bulunuyor. Kıbrıs, Sarı Selim lakaplı 2.Selim hükümdarlığı döneminde Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu, Piyale Paşa komutasındaki donanma ile 1 Temmuz 1570’te başlayan 1 Ağustos 1571’de Mağusa’nın fethi ile Osmanlı idaresine geçmiştir. 370 yıl Osmanlı himayesinde kalmıştır. Orada yaşayan Rumlar, Osmanlı İmparatorluğu’na ait azınlıklardır.

1877-78 (93 harbi) Osmanlı Rus savaşında Osmanlı Devleti’nin yenilmesi üzerine Ayestefanos Barış Antlaşması (Yeşilköy) imzalanmıştı. İlgili antlaşma oldukça ağır hükümler içermesi üzerine İngiltere’nin başını çektiği devletler Osmanlı ve Rus Devletlerine birer nota vererek söz konusu antlaşmanın yerine Berlin Antlaşması’nı imzalattılar. Berlin konferansında Kıbrıs adasının da yönetiminin İngiltere’ye bırakılmasına karar verildi. İngiltere Doğudaki Rus tehdini öne sürerek Osmanlı Devleti’ni kendisine bir askeri üs vermesi konusunda ikna etti. Yapılan antlaşmaya göre eğer Rusya Doğuda işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’dan geri çekilirse İngiltere de Kıbrıs adasını boşaltacaktı. Böylece 1878 yılından itibaren Kıbrıs adası İngiltere’ye kiralanmış oluyordu. Böylece 1960 yılına kadar sürecek olan Kıbrıs’ta İngiltere hâkimiyeti başlamış oluyordu. Söz konusu olumsuz durum Kıbrıslı Türkleri derinden etkilemiştir. Dolayısıyla Kıbrıs’ın İngiltere’nin idaresine girmesiyle birlikte bir kısım Kıbrıslı Türk adadan ayrılarak Türkiye’ye göç etmiştir.

1914 yılına kadar adayı mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde olmak üzere idare eden İngiltere, 5 Kasım 1914 tarihinde ise Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na kendisinin aleyhine girdiği için Kıbrıs adasını ilhak ettiğini bildirir. Bu karar üzerine Osmanlı Devleti’nin birşey yapaması sonucunda ümitsizliğe kapılan birçok Kıbrıslı Türk adadan ayrılmıştır.

İngiltere 1915 yılında ise adayı kendi yanında savaşa dahil olması şartıyla Yunanistan’a teklif etti. Ancak savaşı Almanya’nın kazanacağını düşünen Yunanistan bu teklifi kabul etmez. Yunan hükümetinin I. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru savaşa kendi lehine dahil olmasına karşın İngiltere adayı Yunanistan’a vermekten vazgeçer. Bu arada ilgili dönemde adada, Rumların Enosisçi faaliyetlerine karşın Kıbrıslı Türkler de adanın Türkiye’ye geri iade edilmesi yönünde faaliyet göstermekteydiler.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nda TBMM hükümeti adanın İngiltere’ye ait olduğunu kabul eder. Adadaki Türklere geleceklerini tayin hakkı tanınır (Hakk-ı Hıyar). Kıbrıslı Türkler ya adada kalacaklar ve Türkiye vatandaşlığından çıkartılacaklar ya da Türkiye’ye göç edeceklerdir. Belgelerden anlaşıldığına göre Lozan Barış Antlaşması’nda Kıbrıslı Türklere tanınan göç etme seçeneğini bir kısmının kullanmıştır. 1924-1927 yılları arasında Lozan antlaşmasına dayanarak adadan 5000 civarında Kıbrıslı Türk Türkiye’ye göç etmiştir. Böylece 1878 yılında başlayan nüfus dengesindeki bozulma 1914’te devam etmiş, son olarak da Lozan Antlaşması’yla birlikte Kıbrıslı Türkler için vahim bir durum haline gelmiştir.

Lozan Antlaşması’yla birlikte adaya artık resmen sahip olan İngiltere, 10 Mart 1925 yılında adanın İngiltere’nin bir Taç Kolonisi olduğunu ilan eder. Adada Taç kolonisinin kurulmasıyla birlikte adada en yüksek yönetici olarak görev yapan Yüksek Komiser vali olarak atanır. Kıbrıs adasında 1925 yılında kurulan Taç kolonisi 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kadar devam edecektir.

1931 yılında adada İngiliz idaresine karşı büyük bir isyan teşebbüsü meydana gelir. Bu isyanın sonucunda adadaki her iki toplumda baskı altına alınır. Yaklaşık olarak 10 yıl devam edecek olan bir sıkıyönetim durumu meydana gelir. II. Dünya Savaşı sırasındaki gelişmeler İngiltere’nin adadaki sıkıyönetimi hafifletmesine neden oldu. Toplumsal hareketlilik, 1931 ayaklanmasından beri her türlü siyasal faaliyetin yasaklandığı adada siyasal yumuşamaya yol açtı. İngiliz yönetimi 1941 yılında yerel yönetimler için seçim yapılmasını kararlaştırarak bu amaç için siyasal faaliyetlere izin verdi. Sonuçta ilgili dönemde Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasında çeşitli partiler (KATAK, AKEL vd.) kuruldu.

1950’li yıllarda İngiltere’nin daveti üzerine Türkiye Londra Konferansı’na katılarak artık Kıbrıs’ta resmen taraf olur. İlgili dönemde Kıbrıslı Rumlar Yunanistan’ın da desteğiyle Enosisi gerçekleştirmek için diplomatik girişimlerde bulunurlar. Bu girişimlerden istedikleri sonuçları alamayınca bu sefer de silahla Enosisi gerçekleştirmek için 1955 yılında EOKA adlı yeraltı örgütünü kurarlar. EOKA başlangıçta adadaki yönetici durumundaki İngilizleri hedef almaktaydı. Ancak daha sonra Kıbrıslı Türkleri de hedef olarak görmeye başlayınca 1 Ağustos 1958 tarihinde EOKA ile mücadele edebilmek için Kıbrıslı Türkler Türkiye’nin de desteğiyle TMT’yi kurdular.

1950’li yıllar Dünya kamuoyunda Kıbrıs sorunu ile ilgili çözüm arayışlarının olduğu bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllarda birçok çözüm önerisi veya iyileştirme fikirleri (Radcliffe Anayasası, Foot Planı ve Macmillan Planı) ortaya atılmıştır. Söz konusu girişimlerden istenen uzlaşma olmayınca bu sefer ABD’nin desteklediği bağımsız bir cumhuriyet fikri ortaya atılmıştır. Sonuçta 1959 yılında yapılan görüşmeler ve Londra ile Zürih Antlaşmaları sonucunda adada iki toplumlu bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında ilan edilir. 1960 yılında ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıslı Rumlar %70 Kıbrıslı Türkler ise %30 temsiliyet hakkına sahiptiler. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Kıbrıslı Rumlardan Cumhurbaşkanı muavinini ise Kıbrıslı Türklerden seçilecekti.

Ancak 1963 yılı Aralık ayından itibaren Kıbrıslı Rumların başlattığı şiddet hareketleri sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti artık iki toplumlu olmaktan çıkar. 1963 yılının sonu ve 1964 yılının başında devam eden çatışmalar sonucunda Birleşmiş Milletler olaya müdahil olma kararıyla adaya Barış Gücü askerlerini gönderir. 4 Nisan 1964 günü Makarios Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran anlaşmaları feshettiğini açıklamıştır. Bu arada 28 Aralık 1967 tarihinde Kıbrıslı Türkler Geçici Türk Yönetimini ilan ederler. Son olarak Yunanistan’daki albaylar cuntasının direktifleri sonucunda yapılan darbeyi Türkiye Cumhuriyeti kabul etmez ve 20 Temmuz 1974 tarihinde garantör devlet olarak adaya müdahale eder. Gerçekleşen barış harekâtından sonra ada kuzey ve güney Kıbrıs olarak ikiye bölünür. Kuzeyde 13 Şubat 1975 tarihinde KTFD daha sonra da 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC kurulur ve bugünlere gelinir.

* Prof. Dr. Ali Efdal Özkul’un aynı başlıklı makalesinden alınmıştır.

1878’de yapılan anlaşma kiralama anlaşması değil, savunma anlaşmasıdır. Osmanlı İmparatorluğu altında 370 yıl kalan Kıbrıs Adası’ndan her yıl payitahta vergi ödemeleri yapılırdı. İngilizler, orada yaşayan vatandaşlardan aldıkları vergileri Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs’ı bize kiraladı diye Dünya Kamuoyunu yanıltmıştır. Gerçek budur; İngilizlerin elinde bugüne kadar böyle bir anlaşmanın varlığı hiçbir zaman ispat edilememiştir. Osmanlı Devleti savaşarak aldığı hiçbir yeri ne satmıştır ne de kiralamıştır. II.Abdülhamit Han’ın başında bulunduğu Osmanlı İmparatorluğu aynı dönemde İsrail Devleti’nin kurucusu Theodor Herzl para ile Filistin topraklarından yer istemiştir. Aldülhamit Han ‘satılacak bir metre kare yerimiz yoktur’ deyip Theodor Herzl’i kovmuştur. Kıbrıs’ın kiralanma hikayesi aynı döneme denk gelmiştir. Osmanlı Mebüsanı’nda yapılan oylamada bütün Mebüslar red oyu verdi. Bugün, bu tutanaklar TBMM’de mevcut olup her Mebüs’un Mazbatasında red oyu verdiği bakıldığında anlaşılacaktır.


Osmanlı Ruslara yenildikten sonra anlaşmaya mecbur kalan Abdülhamit, ‘hukuk-u şahaname halel gelmek kaydı ile iş bu muahadeyi imzalıyorum’ demiştir. Yapılan anlaşmaya göre Kıbrıs yine Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı sayılacak, Rus tehlikesi geçtikten sonra tekrar Osmanlı İmparatorluğuna devredilecekti. İngiltere Ada’ya ayak basar basmaz yaptığı anlaşmaların hiçbirine uymayarak Kıbrıs’ı işgal ederek tamamen bir İngiliz kolonisine getirmek istemiştir. İlk işi Türk Vakıflarına müdahale ederek (EVKAF) genel müdürün yanına bir İngiliz delegesi koydu. Bir bir Osmanlı Vakıfları’nın mülkiyet haklarını İngilizlere peşkeş çekti. Lefkoşa’da bulunan Osmanlı sarayını yıktı. Bütün Müslüman Mezarlıklarını saygısızca yıkıp tahrip etti. Ve buralara İngiliz Sarayları inşa etti. İngilizlerin meşhur taktiğidir; ‘parçala, böl ve yönet’. Bu tahribatı yaparken yine kalleşçe Osmanlı Padişahı’nın emridir bu diyerek orada yaşayan vatandaşları kandırmıştır. 1974 Barış Harekatı’ndan bugüne kadar kapalı kalan Maraş Bölgesi aslında bir Osmanlı EVKAF’ıdır (vakfıdır).O tarihte İngilizlere ve Rumlara peşkeş çekilmiştir. Türk milleti tarih boyu, hiç kimsenin malına göz dikmemiştir. Bugün baktığınızda Amerika da, yerli halk Kızılderili ve Siyahilerin katledilip tamamen Avrupalılar tarafından kurulan bir devlettir. "Zalimin Rüşt-i ikbalini bir ah keser. Mani-i rizk olanın rızkını Allah keser" diyen bir neslin torunlarıyız.

Kaynak: KKTC’nin Milli Arşiv Kurucusu Mustafa Haşim Altan Gazeteci, Yazar ve İlahiyatçı. Hem Rauf Denktaş hem de Dr.Fazıl Küçük ile çalışmış bir vatanperver. Halen Girne’de yaşıyor.

ENVER ŞENGÜL