Bugün Çevre sorunları ile ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim. Hepimiz çevre ile ilgili konular açılınca atar sıkılarız. Fakat gerçek anlamda çevre ile ilgili bir eylem yapılması gerektiğinde atalet içinde davranmaktayız. Aslına bakarsak herkes çevre korunlarının büyüklüğünün farkındayız ama ister tembellik diyelim istersek işimize gelmemezlik diyelim harekete geçme konusunda isteksiz davranmaktayız. Dünya çapında çevrenin önemini vurgulamak adına günler düzenleyip, çevre ile ilgili birçok etkinlikler düzenlemekteyiz. Dünya’yı yok ediyoruz gibi söylemlerde bulunmaktayız. (21 Mart Dünya Ormancılık Günü | 22 Mart Dünya Su Günü | 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü | 15 Mayıs Yeryüzü İklim Günü | | 5 Haziran Dünya Çevre Günü | 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü | 4 Ekim Dünya Habitat Günü)
Bunların gerçeği yansıtmadığını anlamamız gerekmektedir. Bizler Dünya’yı yok etmiyoruz. Biz olmasak dahi dünya yaşamaya devam edecektir. Biz aslında intihar ediyoruz. Bunu anlamak zorundayız. Gökyüzüne baktığımız taktirde milyarlarca gezegen bulunmakta ve döngülerine devam etmekteler. Bildiğimiz anlamda yaşam barındırıp barındırmadığı konusunda bilimsel kanıtlar bulunmamasına rağmen hepsi kendi döngülerine devam etmektedirler.
1862 yılında icadından sonra hayatımıza giren plastik kullanım kolaylığı ve esnekliği sayesinde hayatımızın her alanına sirayet etmiş durumda. Dünya üzerinde her yıl yaklaşık 400.000.000 ton plastik üretiliyor. Plastik, ambalaj üretimi de dahil olmak üzere hemen hemen her sektörde, bina ve inşaatta, tekstilde, tüketici ürünlerinde, nakliyede, elektrik ve elektronik ve endüstriyel makinelerde kullanılıyor. Ancak yaygın olarak kullanılan plastiklerin hiçbiri doğada kısa sürede kendiliğinden parçalanarak yok olmuyor. 2017’ye ait küresel istatistiklere göre bugüne kadar üretilmiş ve ömrünü tamamlamış plastiklerin sadece %9’u geri dönüştürülüyor. Geri dönüştürülemeyen plastikler karalarda ve denizlerde yığınlar halinde birikmeye ve canlı yaşamı tehdit etmeye devam ediyor. Dünyada üretilen plastiklerin %1,5-4,5’i okyanuslara taşınıyor. Bu plastiklerin bir kısmını deniz canlıları yiyor. Küresel olarak, plastik kirliliği nedeniyle her yıl 100 bin deniz memelisi ve yaklaşık 1 milyon deniz kuşu plastikten ölüyor. Biz de yeni araştırmalara göre, dolaylı yollardan anne karnından itibaren plastikle besleniyoruz yani plastik besin zincirimizin bir parçası.
Bunlara ilave olarak gezegenimizin kaynaklarını fütursuzca kullanarak küresel ısınmaya sebep olmaktayız. Küresel ısınma, karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla oluşan ve atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların artması nedeniyle Dünyanın ikliminin değişmesidir.
Küresel İklim Değişikliği insani fosil yakıtlar tüketimi, endüstriyel ve tarımsal gibi faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişiklikleridir. Bu iklim değişiklikleri kuraklık, çölleşme, yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.
İklim Değişikliğinin Etkileri
Doğal nedenlere bağlı olarak milyonlarca yıldır bir salınım şeklinde devam eden iklim değişiklikler görülmektedir. Bütün bunlara ilave olarak iklim değişikliğine insanların etkisi fosil yakıt tüketiminin artması sonucu daha da hızlanarak artmaktadır. Artan insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan sera gazlarının atmosferdeki oranının artması, küresel ısınma yol açarak iklim değişikliğine sebep olur. Fosil yakıtlar; petrol, doğalgaz ve kömür türevlerinden oluşan enerji türleridir. Bu yenilenemeyen enerji kaynakları yoğun oranda hidrojen ve karbondan oluşur. Yanma sonucu havadaki oksijeni kullanarak oluşan kimyasal tepkime sonucunda CO2 gazı açığa çıkar. Bu durum da doğada sera gazı salınımına neden olur.
İklim, çevre yaşamının başlangıcından günümüze kadar türlerin evrimleşmesi, değişimi ve çeşitliliği üzerinde büyük rol sahibi olmuştur. İklimdeki değişiklik tarih içinde uzun zaman zarfında yavaş yavaş gerçekleşmesi sonucunda canlıların bu değişime ayak uydurması mümkün iken, insanın çevreye etkisi neticesinde gerçekleşen hızlı değişime uyum sağlayamamaktadır. Bu durum biyolojik dengenin bozulması sonucunu doğurmaktadır. Biyolojik çeşitliliğin azalması sonucunu doğurmaktadır. Daha öncesinde ortalama olarak senede bir tür yok olurken şimdi daha fazla türün yok olması sonucunu doğurmaktadır.
Bütün bunlara ilave olarak küresel ısınma ile birlikte, okyanuslar bu fazla ısının %80’ini çekmiştir. Bunun sonucunda deniz seviyeleri 1880’den beri yaklaşık 23 cm yükselirken, bu yükseltinin yaklaşık üç santimi ise son 25 yılda oluşmuştur. Bu da özellikle Asya-pasifik bölgesindeki deniz eviyesine yakın adaların yok olması sonucunu doğurmakla birlikte deniz canlılarının büyük kesimini içinde barındıran mercan adalarının yok olmasına neden olmaktadır.
HİDP’nin (IPCC) 2021’de yayınlanan 6. raporunda yaşanan değişikliklerinin daha önce eşinin görülmediği, bazılarının hâlâ devam ettiği ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi durumların ise “geri döndürülemez” olduğu belirtilmiştir. Ancak uzmanlar hâlâ zaman olduğunu da söylemektedir. Eğer karbondioksit ve sera gazlarında hızlı ve büyük, sert düşüşler sağlanmasıyla bu etkilerin 20 ila 30 yıl içinde dengelenebileceği öngörülmektedir.
Bunların paylaşmamda çevreci bir romantiklik içinde olduğumu düşünen kişiler çıkabilecektir. Bütün yaşanan sorunların arasında bu sorunları küçük görenler ve/veya romantik bir yaklaşım olarak görüp, kendimizden uzak bir durum olarak görenler çıkacaktır. Fakat unutulmaması gereken bir durum da bilinen anlamda yaşamın başka gezegenlerde keşfedilememiş olması ve keşfedilmiş olsa bile insanları kurtarmanın mümkün olamaması durumunda insan türünün yok olması eşiğinde olduğumuz gerçeğini göz ardı etmemek gerekmektedir.
Belki bizler bunun sonuçlarını bizzat yaşamayacağız. Ama çocuklarımız ve torunlarımız bu sorunlar ile yüzleşecekler. Uzmanların tavsiyeleri doğrultusunda tedbirler alınmaması durumunda ve insanların bu tedbirlere uymaması durumunda insan türü kendisi ile beraber gezegenimizdeki bir kısım canlıyı yok edecektir. Dünyada yaşam elbette bitmeyecektir. Gezegenimiz kendini bir şekilde onaracaktır ama içinde insanın olmadığı çevre koşullarına uyum sağlamış başka canlı türlerini barındıran bir gezegen olarak kalacaktır.