Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Yenikapı’daki Dr. Mimar Kadir Topbaş Gösteri ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen “3. İstanbul Kariyer ve İstihdam Fuarı”nın açılış konuşmasını yaptı. Türkiye’deki genç ve kadın işsizliği rakamlarıyla ilgili çarpıcı bilgiler paylaşan İmamoğlu, “Türkiye'nin gerçek sorunları var ve gerçek sorunlarının üzerine hep birlikte gitmeliyiz. Biz bu göreve geldiğimizde, ‘Bu sizin işiniz değil, cümlelerini ben kurmadım. 2019 seçimleri öncesinde, rakibim olan anlayış, bunu defalarca televizyonlarda dile getirdiler. ‘Sen ne anlarsın iş bulmaktan? İşin mi? Bu iş bulma işinin seninle ne ilgisi var? Buna gücün mü yeter?’ diye bana laf yetiştirdiklerini dün gibi hatırlıyorum. Ama bugün gelinen noktada, onların geçmişten bugüne farkına varmadıkları bir toplumsal gücü barındıran kurumun başında olduğumuzun, biz daha göreve gelmeden farkındaydık” dedi.

“İBB, İSTANBUL'UN KOORDİNASYON GÜCÜ EN YÜKSEK KURUMU”

İBB’yi, “İstanbul'un koordinasyon gücü en yüksek kurumu” olarak niteleyen İmamoğlu, gündemdeki konulara da değindiği konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Her kapıyı çalabilecek kabiliyete sahiptir. Her insanına erişme konusunda en maharetli kurumdur. Bunu bildiğimiz için, böyle bir fırsatı, biz, toplum lehine nasıl çevirebilirize baktığımızda, eğer en temel sorun işsizlikse, sokakta beni gören anneler, babaanneler, anneanneler, bırakın sadece anneyi, dedeler torununa, çocuğuna iş arama konusunda nasıl yalvarırcasına… Üzülerek kullanıyorum bu sözü. Kimse bana yalvaramaz. Benim vatandaşım ancak benden rica eder. Ama yalvarırcasına bunu ifade ettiğini yaşayan bir yönetici olarak, işte biz, ‘Evet, bu sorun da bizim sorunumuzdur’ diyen sorumluluk anlayışı olan bir kurum, bir belediye başkanı, bir yönetici olmayı hedef koymuştuk 2019’da. Rakibimiz ve o rakip olan anlayış, bunu anlayamadı, kavrayamadı. Ama bugün artık 300 bin insana iş bulmaya doğru hızla koşan kocaman bir ekosistemin koordinasyonunu sağlamış olduk Bölgesel İstihdam ofisleriyle. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.”

“BU ÜLKE NİYE SAHTE BEKA MESELELERİYLE UĞRAŞIR?”

“Peki, bu kadar önemli meseleler varken, bu ülke niye sahte beka meseleleriyle uğraşır? Beka meselesi, tam da işte bu gençliğin meselesidir. Gençliğin umutlu olduğu bir yerde, gençliğin umutla ülkesine tutunduğu, sarıldığı, sarmaladığı bir yerde beka sorununuz kalmaz. Ama gençliğin başını öne eğdiğinizde, umutsuzlaştığını gördüğünüzde, sırtını dönüp yavaş yavaş sizden uzaklaştığı anı yaşayan bir yönetici olduğunuzda, işte gerçek beka sorunuyla karşı karşıyasınız demektir. Bu ülkenin genç nüfusundan faydalanamıyoruz. Genç işsizliğindeki önlenemez artış, kesinlikle can yakıcı, can acıtıcı bir beka meselesidir. Peki televizyonlarda siz bu beka meselesiyle ilgili tartışmalar ya da bunu geliştirici ya da buna yön verici çalışmaların yapıldığı kamuoyuna açık birtakım etkinlikler, faaliyetler görüyor musunuz? Hayır görmüyorsunuz. Ülkenin, tıpkı bu konu gibi gerçek sorunlarının ele alınmadığı uydurma, hatta dönem dönem birilerinin karalanması, kirletilmesi üzerine kurulu safsataların saatlerce, günlerce tartışılmasını sağlayıcı bir dönemi ne yazık ki utanarak, üzülerek yaşıyoruz. ‘Milleti tamamen gerçek sorunlardan uzaklaştıralım. Milletin uyanmasını sağlamayalım. Biz milleti aldatalım. Biz kendi işimizi görelim, koltuğumuzu koruyalım’ anlayışı, işte tam da o gerçek sorunların görülmemesi için yapılan uydurma işlerin sebebi.”

“SİZ KIYMETLİ GENÇLER, BU ESKİ VE UCUZ SİYASİ MÜHENDİSLİK OYUNLARINA ASLA ALDANMAZSINIZ”

“Siz kıymetli gençler, bu eski ve ucuz siyasi mühendislik oyunlarına asla aldanmazsınız. Algı kampanyalarının hiçbirine inanmazsınız; inanmayın. Son günlerde biliyorsunuz bir konser harcamaları üzerinden gündem yaratma çabası içindeler. Bahsettikleri o bir yıllık ya da bir konserlik rakam, ne yazık ki bir uçağın, bir uçağın derken arkasında 5-6 tane uçağın dizilerek gittiği tek bir uçuşun maliyeti kadar bile değil. O kadar bile değil. Ankara'da Mansur Bey'e, Mansur Başkanımıza, İstanbul'da bize yönelik bu itibar suikastlarına üzülerek, yani biraz da bu pespaye hallerine gülerek izliyorum. Tabii 5,5 yıldır, gün geçmeden yapılan bu itibar suikastlarını göğüsleme konusunda elbette son derece idmanlıyım. Hani ‘vız gelir tırıs gider’ sözü çok kullanılsın istemem ama tam bunlara göre. Gerçekten vız gelir tırıs gider. İtibar suikastı yaparken… Bakın; teftiş edilmekten onur duyarız onu söyleyeyim. Biz kamusal iş yapıyoruz. Bizi teftiş edin. Bizi denetleyin. Ama buradan teftiş eden akla, denetleyen akla diyorum ki; alın Cumhuriyet Halk Partili Ekrem İmamoğlu'nu ya da Mansur Yavaş'ı, İstanbul'u ne kadar denetlediniz? Türkiye'deki bütün kendi partinize ait belediyeleri 10 senede ne kadar denetlediniz? Geçtiğimiz 10 seneyi de katın, bu 5 yıla eşitsei görevi bırakacağım. Bak bu kadar ileri söylüyorum. Bütün bunlara rağmen diyorum ki; denetleyin bizi kardeşim.”

“AMA BİLİYORUM NEYE KIZDIKLARINI”

“Ama biliyorum neye kızdıklarını. Niye kızıyorlar biliyor musunuz? Cumhuriyet Bayramı'nda yüz binlerce insanın toplandıklarını gördüler mi, bunlara bir şeyler oluyor. Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nda yüz binlerce insan coşkuyla yollara, caddelere, meydanlara yığıldığında bunların tüyleri diken diken oluyor. Bizim gibi heyecandan değil, onlara başka bir şey oluyor. Bakın bu kadar net. Bu bakımdan bu operasyon bir teftiş, denetleme, keşke olsa. Ama bu operasyon hem medya üzerinden hem siyasi kurum ve kuruluşları üzerinden, ne yazık ki hepimizin kendimizi emanet ettiğimiz yargı üzerinden yapılıyor. Bunun adı net olarak söyleyeyim, bu literatüre geçmiştir ve bundan sonra da inşallah bir daha ülkenin gündemine gelmeyecek şekilde ne yazık ki o anlayışın iktidara geleceği ana kadar da devam edeceği belli; bu, düpedüz yargı tacizidir. Bizim üzerimize uygulanan bir tacizdir. Yargı tacizidir. Emir ve talimatla yapıldığı nettir.”

“HÜKÛMETİN İTİBARINA BİR GÖZ ATALIM MI?”

“Peki bu sözde yolsuzluğu ortaya çıkarmaya çalışan bu hükümetin itibarına bir göz atalım mı? Türkiye'yi uluslararası yolsuzluk endeksinde 180 ülke arasında 115. sıraya oturtan hükümet, bu hükümet. O kötü ligde, dünyanın hangi ülkeleriyle yan yana anıldığımızı sıralasam, utanç duyarız her birimiz. Yakıştırmayız kendimize. Hukukun üstünlüğü endeksinde 142 ülke arasında, Türkiye'yi en diplere, 117. sıraya düşüren arkadaşlar, bu yargı tacizini yapan arkadaşlar. Bu hükümet, bu ülkeye kötülük yapıyor artık. Hukuk görevini yapsın istiyoruz; yok. Onlar; ‘hukuk, iktidar ne istiyorsa onu yapsın’ anlayışına sahip. Milletimizin hukuka ve adalete olan güvenini sorduğunuzda, Cumhuriyetimiz hiçbir döneminde, en vahşi dönemlerinde dahi bu kadar diplere inmediği bir süreci yaşamadı. İhtilallerin olduğu süreçlerde dahi ya da bizi ihtilale götürdükleri darbe girişimlerine götürdükleri, değirmenlerine su taşıdıkları o süreçlerde dahi bu kadar dibe vurmamıştı.”

“MÜDAHALE EDENLERİ TAKİP EDİYORUM”

Katilin ailesinden soyadımız değişsin talebi Katilin ailesinden soyadımız değişsin talebi

“O bakımdan ‘yargısal taciz’ dediğimiz bu süreçte hukuku istismar edenleri, emir ve talimatla adalete müdahale edenleri ben yakından takip ediyorum. Eminim bu ülkenin milyonlarca insanı da onları yakından takip ediyor ne yapıyor, ne ediyorlar diye. Çünkü milletimiz, kendisine geçmişte de bu kötü uygulamaları yapan haksız ve hukuksuz yere insanlarımızı per perişan eden hiçbir insanı hafızasından silmemiştir. Günü geldiğinde, hukuk eliyle, bu milletin ferasetiyle, vicdanıyla ama sandıkta ama yargının adil olduğu bir biçimle hesabını sormuştur. Sorma konusunda kararlılığını buradan herkese duyuruyorum. Yine soracaktır. Dolayısıyla, bertaraf etmek için bizleri, adaleti bir yargı tacizi biçiminde kullanan aklı, buradan uyarıyorum. Çok da uzak olmayan bir zamanda gideceksiniz. Ve yerinize gelen adil anlayış; akılcı, gençliğinin işsizlik sorununu çözme konusunda kararlı, dünyanın en evrensel duygularını, değerlerini, hukukun en üstün biçimde uygulama konusunda kararlılığını ortaya koyacak bir dönem, hiç de uzak olmayan bir süreçte başlayacak ve sizlerin toplum huzurunda hesap vereceğiniz adil yargılama süreçlerini bu ülkede başlatacaktır. Ve aynı şekilde, en güçlü bir demokrasi ve adalet hesabını da sizinle vatandaşımız, tek tek, eliyle sandıkta görecektir. Hem de sağcısı-solcusu, ocusu-bucusu olmadan, milletçe bu hesabı sizinle görecektir.”

“BÖLEREK, PARÇALAYARAK YÖNETME ANLAYIŞI”

“Sevgili gençler böyle bir giriş yaptım. ‘Beni bu niye ilgilendiriyor’ sakın demeyin. Bugün yaşadığınız işsizlik, ‘Ben niye çalışayım ki? Ne kadar çok çalışırsam çalışayım, hakkımı elde edemem ki’ anlayışının zihninize yerleşmesinin yegane sebebi, bugünkü o yargı tacizini uygulayan o iktidarın, basiretsiz insanların ülkeye yaptığı bu kötülük ve bu kötü uygulamaların sonucudur. Adil bir ortamda, 101. yılını kutladığımız Cumhuriyetimizin bize emaneti nettir: Eşit ve adaletli bir memleket var etmek. Her insanımıza güzel bir gelecek sunabilme çabası; benden, senden, ondan değil, ayrıştırarak değil, Allah kalbimi biliyor, vallahi de billahi de bana oy versin vermesin, her vatandaşımı candan, gönülden sevmiyorsam namerdim. Çünkü ben, insanımı seviyorum. Nasıl bu kötülük yapılabilir? Bir devletin, kadim devlet geleneği olan bu toplumun ayırmacılık, kayırmacılık, bölerek, parçalayarak insanını yönetme anlayışı olabilir mi? Bu mümkün mü? ‘İnsanını yaşat ki devlet yaşasın.’ Sözün asaletine bakar mısınız? Yani insan. Demiyor ki ‘benden olan.’ İnsanını yaşat, bireyini yaşat. Yani yeni doğan bir bebeğe, çocuğa, hayat boyu ‘bu topraklarda çalışırsan hakkını alırsın’ bilincini ver. Ve onu ona hissettir, yaşat. O zaman devlet, güçlü bir devlet olur. Devlet öyle; ‘Ey! Ey!’ diyerek güçlü olmaz.”

“DEVLET, HER İNSANINA ŞEFKATLE GÜÇLENİR”

“Devlet, her insanına şefkatle güçlenir. Devlet, muktedirdir. Devlet, güçlüdür. Ama gücünü, kudretini vatandaşına göstermez. Vatandaşına adaletini, şefkatini gösterir. Kudretini ve muktedir olduğunu, ona karşı olan tehditlere karşı gösterir, vatandaşına değil. Vatandaşına parmak sallamaz. Oy vermeyene ‘bertarafsın’ demez, diyemez. Bunu bu millet biliyor. Ve bunu diyenlere, gereken dersi verecek. Onun için bunları anlatıyorum sevgili gençler. Çünkü ülkemizin genç, dinamik ve yaratıcı nüfusu var. En büyük avantajımız. Gençler, yeni fikirlere açık, teknolojiye yatkın, enerjik, dinamik ve yaratıcı. Bütün bu güçleriyle, bu ülkenin kalkınmasının motor gücü. Bunu biliyoruz. Dolayısıyla yeni teknolojilerin, sizin çok etkin, çok yaratıcı ve aynı zamanda kabiliyetli olduğunuz bu sahanın gittikçe dünyada en önde meseleler olduğunu, dünyanın en kalkınmacı sürecinin en lokomotif süreci olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla değerimizin farkındayız. Dolayısıyla size yapılacak bir kötülüğün önünü kesmeye gayret ediyoruz. Ve sizin önünüze burada konan fırsatları koyarak, kalkınmacı ve gerçekten insanlarımızı müreffeh bir geleceğe hazırlama konusunda, bir refah toplumu yaratma konusunda eşit paylaşımın, adil paylaşımın olduğu bir ülke geleceği var etme konusunda kararlılığımızı ortaya koyuyoruz.”

157 FİRMA 20 BİN GENCİ BEKLİYOR

14-15 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 2. İstanbul Kariyer ve İstihdam Fuarı’nda 157 işveren markasıyla, 20 bine yakın gencin buluşması sağlanacak. Katılımcılara, binlerce açık pozisyon ve iş fırsatının olduğu bu fuarda, mühendislikten bilgi teknolojilerine, sağlıktan lojistiğe kadar pek çok sektörden işverenle bir araya gelme fırsatı sunulacak. 50’yi aşkın firma, 2 gün boyunca, birebir mülakatlar gerçekleştirecek.

  

Editör: HABER MERKEZİ