Uzun yüzyıllar hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları, trajediler, kahramanlıklar ve aslında saklı bir hazine gibi kalan bilgilerle dolu, çok çarpıcı bir tarihsel süreçtir. Henüz yayın haline getirilmemiş bu bilgilerden sinema filmleri, diziler, romanlar çıkabiliyor. İşte Subaşızadeler ailesi, bu saklı tarihe çok çarpıcı bir örnek. Osmanlı’nın iş dünyasında, gayrimüslimlerin hâkim olduğu alanda çok da yer bulamayan Türk aileleri arasında faaliyetleriyle sivrilen Subaşızadeler, sadece ticari olarak değil, Millî Mücadele döneminde de Trakya-Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti ve Mim Mim Grubu gibi direniş örgütlerinde etkin rol aldılar.

Cumhuriyet Halk Partisi’nden İBB Meclis üyeliği yapmış, Merterspor’un kulüp başkanlığını üstlenmiş iş insanı Mehmet Berke Merter, Subaşızadeler ailesinin yeni nesil temsilcilerinden biri. Merter, gazetemize konuk olarak Yaşam Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Celal Karaali ile samimi bir söyleşi gerçekleştirdi ve yeni çıkan kitabıyla ilgili bilgiler paylaştı. Merter, ailesini anlattığı ve raflarda yerini alan ‘Subaşızadeler’ kitabında tüm bu zengin tarihi, görseller ve belgelerle ortaya koydu.

“DEDEM KUVÂ-Yİ MİLLİYECİDİR”

Şu kitap fikri nereden çıktı ve bu kitabı hazırlarken elinizdeki materyaller nelerdi?

1996 yılında Almanya’dan Türkiye’ye taşındım. Kitap yazmak her zaman aklımın bir ucundaydı. Ailemle ilgili bir şeyler araştırma isteğim vardı ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. Sonra, babamın eski vekili Avukat Ruhi Öztürk ve Tekirdağ eski Belediye Başkanı Hüsnü Başat bana Trakya’daki Millî Mücadele ile ilgili kitaplar hediye ettiler. Dediler ki, “Dedeni tanıyor musun?” “Nasıl yani?” dedim, onlar da “O zaman bir oku,” dediler. Okudum ve güzel bir şeyle karşılaştım; dedem, Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti ya da önceki ismiyle Trakya-Paşaeli Cemiyeti’nin liderlerinden, Merkez Heyeti’nde. Ayrıca kendisinin kurduğu bir çetesi de varmış: Ahırköy Müfrezesi. Trakya’daki milislerin bakımını, donatımını, yani beslenmesini vesaire, kendi çiftliğinde karşılıyormuş. Oradan yola çıkarak merakım devam etti. Daha fazla kitap araştırdım, okudum, biriktirdim. O zamanlar henüz internet yoktu. İleriki yıllarda internet de yardımcı oldu ama bir noktaya geldim ki artık profesyonel bir desteğe ihtiyacım var dedim. Tarihçi Mümin Yıldıztaş ile o zaman tanıştık. Beykoz’da Millî Mücadele ile ilgili bir makalesi ve Mütareke günleriyle ilgili bir kitabı vardı. “Tamam,” dedim, “işte aradığım uzman bu.” Kendisine başvurdum. İlk başta konunun kitap olabileceğine inanmıyordu. Dedi ki, “Bu bir aile şeceresi olur ya da bir makale en fazla.” Ben de, “Yok yok üstat, bu kitap olur, başlayalım,” dedim. Başladık, beraber bir buçuk yıl çalıştık, kitap oldu. O da dedi ki, “Haklı çıktın, sağ ol, çok da güzel olmuş.” Mümin Bey’e de bu eser için önemli katkılarından ve çalışmalarından dolayı bir kez daha çok teşekkür ederim.

“MERTER İSMİ, MERTLİKTEN GELİYOR”

Merter bölgesi dedelerinize ait bölgeler. Burayı biraz özetler misiniz?

Haznedar Çiftliği denilen, bugün Merter ve Haznedar semtinin ismini aldığı çiftlik, nesiller boyunca ailemizin çiftliğiymiş. Aynı şekilde Edirne ve Beykoz’da da varlar. Yani esasında üç bölgeden bahsedebiliriz. Subaşızadeler olarak önemli ticari faaliyetleri vardı. Geç Osmanlı döneminde nadir Türk tüccar ailelerinden biriydi.

O zaman vapur işletmeleri önemliydi; 19. yüzyılda çoğu gayrimüslimlerin elindeydi ama ailemizin şirketi o anlamda bir istisnadır. Türklerin işlettiği bir vapur işletmesi olan Hacı Mustafa Bey Kumpanyası, iki tane yandan çarklı vapura sahipmiş. Bu vapurları İngiltere’den almışlar. Balkan Savaşı’nda ve 1. Dünya Savaşı’nda da devlete lojistik destek vermek için tahsis etmişler. O gemilerden biri Çanakkale açıklarında bir İngiliz denizaltısı tarafından, diğeri ise Karadeniz’de Ruslar tarafından batırılmış.

Merter ismi nereden geliyor?

Kardeşlerin ikisi Edirne’deydi, biri Beykoz’daydı, biri ise Merter bölgesindeydi. O zamanki Haznedar bölgesinde kalınca, Haznedar Çiftliği bölgesi Merter ismiyle anılmaya başlandı. Soyadımız Subaşı ama dedeminki Merter. Bu da rivayete göre mertliğinden dolayı “Merter” soyadını almış zamanla. Yani ‘mert er’den geliyor.

 

 “AİLEM MİLLÎ MÜCADELEYE TAM DESTEK VERMİŞ”

Millî Mücadelede ailenizin önemli bir rolü var, bundan bahseder misiniz?

“Okullar Kirli, Öğrenciler Sağlıksız!” Eğitim-İş’ten Hijyen ve Güvenlik Talebi “Okullar Kirli, Öğrenciler Sağlıksız!” Eğitim-İş’ten Hijyen ve Güvenlik Talebi

Dedemin kız kardeşi Naile Vesile Sağlam ve eşi İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tevfik Sağlam Paşa Ankara’ya Milli Mücadeleye katılmak için gidiyorlar. Dedem bahsettiğim gibi Trakya’da Kuvâ-yi Milliye ve İstanbul’da Haznedar Çiftliği önemli bir üs.

Dedemin amcaları Hacı Mustafa Bey, Hacı Ali Bey ve Mehmet Rauf Bey ile birlikte yeğenleri, yani dedemin kardeşi Hüseyin Hüsnü Subaşı, Beykoz’da, Kavaklı’da ve Üsküdar’da Mim Mim istihbarat örgütünün kurucularındandır. Dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Mim Mim’in başında bulunuyordu. Çiftlik de o anlamda bir üs gibiydi, tıpkı Özbekler Tekkesi gibi. Anadolu’ya silah sevkiyatı yapılıyor, gizli toplantılar düzenleniyordu ki Mareşal Fevzi Çakmak anılarında da bundan bahsetmektedir. Orada toplantılar yapıldığını, ailemin köşkünde olduğunu anlatmaktadır. Ayrıca zaman zaman insanlar orada saklanıyor, oradan Anadolu’ya gidiyorlardı. Tabii Beykoz halkı Kurtuluş Savaşı’nda iyi bir sınav verdi. Oradaki balıkçılar, ailemizin taş ocağındaki işçiler ve Beykoz’un ileri gelenleri bu mücadeleye katkı sağladı. Maalesef acı olaylar da yaşandı. İşgal günlerinin sonuna doğru Rum asıllı bir Beykozlu bakkal, İngiliz işgal kuvvetlerine ispiyonculuk yapıyordu. Ailemin işlettiği taş ocağında, 27 Laz taş işçisi Kuvâ-yı Milliyeci oldukları için idam edildi. 27 Kuvâ-yı Milliyeci şehit oldu. Ayrıca çiftlikte bir zabit de süngülenmiş.

“İNGİLTERE’DEKİ ÖĞRENCİLİĞİ BIRAKIP İNGİLTERE’YE KARŞI CEPHEYE”

Ahmet Bey’in, yani dedemin kayınbiraderi Lütfi Bükülmez, de dedemin yanında Milli Mücadeleye katılmış. Kendisi ayrıca Robert Koleji mezunuymuş, İngiltere’ye okumaya gönderiliyor. 1. Dünya Savaşı’ndan önce orada deri mühendisliği diye bir meslek varmış. Onun için oraya gönderiliyor ama sonra 1. Dünya Savaşı başlayınca, genç bir delikanlı olarak—herhalde 18-19 yaşlarında—“Herhalde Osmanlı, benim ülkem de bu savaşa girecek, en iyisi memlekete dönüp askere yazılayım” diyor ve hemen yola koyuluyor. Dönüyor, askere yazılıyor. Gerçekten de savaş patlak veriyor ve Osmanlı da savaşa giriyor. Kendisi asker olarak bu sefer İngilizlere karşı, eğitim için gittiği ülkeye düşman olarak savaşa gidiyor. Kızına, yani Gülsen halama, şöyle anlatmış: “İki hafta önce İngiltere’de okuyordum, iki hafta sonra İngilizlere karşı bir asker olarak kendimi düşman olarak buldum.” Kendisi Doğu Cephesi’ne gidiyor, daha sonra Filistin Cephesi’nde de bulunuyor. Bununla ilgili günlükleri var. Bu da başka bir kitap projemiz.

“3 KİTAP DAHA YOLDA”

Bu birinci kitaptan sonra bunun devamı gelecek mi?

Evet, devamı gelecek. Niye gelecek? Çünkü yeni materyaller var. Sağ olsun, Gülsen halamız bana babasının savaş günlüklerini verdi. Onları kitaplaştıracağız. Mümin Bey ile birlikte yine aynı isimle çıkacak. O tabii Lütfi Bükülmez’in kitabı olacak, onun savaş günlükleri şeklinde çıkacak. Mümin Bey ile birlikte onu hazırlayacağız. Ondan sonra yine halamın verdiği başka bir hatırat var; demin bahsettiğim babaannemin dedesinin babası olan Rumeli Kazaskeri Ahmet Lütfi Efendi. O da tarihçi, Osmanlı’da en uzun süre vakanüvislik yapmış kişi. Kitapları hâlâ basılıyor. Onun da Mekke yolculuğu seyahatnamesi var. O da şöyle: O zamanki padişah, kendisini iki paşa arasındaki kavgada ara bulucu olarak gönderiyor. Kavgayı çözmek, barıştırmak ve bir anlamda kanun koymak için oraya gönderiyor. O yolculuğun el yazması hâlâ bizde, halamda var. Sağ olsun, bize tercümesini yaptırıp verdi. Onu da kitaplaştırmak istiyoruz. Ahmet Lütfi Efendi’nin bu hatıratı daha önce hiç yayımlanmadı. Ayrıca bir kitap projesi de dedem ve oğullarıyla ilgili… Kısacası, şimdilik bayağı kitap planlandı, 3 kitap daha ufukta görünüyor.

“AKTİF SİYASETİ BIRAKTIM”

Şimdi sizi siyasetten de tanıyoruz, yerel yönetimlerden de. Siyaset devam ediyor mu?

Aktif siyaseti bıraktım. Elbette ben bir CHP’liyim, parti üyeliğim devam ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkelerine ve hedeflerine bağlıyım ama aktif siyaseti bıraktım. 10 yıl boyunca meclis üyeliği yaptım ve partime ve ülkeme o şekilde hizmet etmeye çalıştım. İstanbul’da yerelde yaptığım çalışmaları “Başkanlık Makamına İstanbul Önergeleri” adı altında kitaplaştırmıştım. Ekrem Bey İBB Başkanı olduktan sonra, zamanında önerdiğim konuların gerçekleşmiş olduğunu görünce kendisine ve partime “İstanbul İçin Mücadele Vermek” adındaki 2. bir kitabım ile teşekkür etmiştim.

“AİLEMİN OLDUĞU HER YERDE OLDUM”

Soyadınızı taşıyan Merter’in adını taşıyan Merterspor’un da başkanlığını yaptınız. Sporla iç içe oldunuz. Bu aralar ne durumdasınız?

Evet, yaklaşık 10 yıl Merterspor’un hem başkanlığını hem de başkan yardımcılığını yaptım, yöneticilik yaptım. Ayrıca Merter Sanayici İş İnsanları Derneği’nin birkaç dönem yöneticiliğini üstlendim. Yani geçmişten bugüne ailemizin ilişkili olduğu bölgelerle entegre bir şekilde yaşamaya çalıştım. Bunu bir aile mirası olarak gördüm. Bugün de Beykoz Spor Kulübü’nün üyesiyim ve destekçisiyim.

“DEĞERLİ HOCALARIMIZA TEŞEKKÜRLER”

Tarih Profesörü Dr. İlber Ortaylı takdim yazısı yazmış kitabınız için. Düşünceniz nedir bununla ilgili?

İlber Hoca yazısında, bu eserin bir aile hatıratından çok bir tarih belgesi hâline geldiğini söylemiş. Hocanın böyle bir yazı yazması bizim için çok önemli. Öncelikle İlber Hoca’ya şükranlarımı sunarım; ülkemizin en değerli tarihçilerinden biri. Kitabın arkasında da Prof. Dr. Vahdettin Engin, Prof. Dr. Hakkı Oral ve Doç. Dr. Tuba Eray Biber’in yorumları var. Onların da sağolsunlar olumlu değerlendirmeleri oldu. Keza onlar da ülkemizin sayılı tarihçilerinden. Ayrıca Prof. Dr. Erhan Afyoncu da lansmana katıldı. İzmir’den bir dostum Prof. Dr. Şeyhun Şahin de kitapla ilgili olumlu düşüncelerini iletti. Bunların hepsi bizi çok mutlu etti.

Son olarak eşime de çok teşekkür ederim. Eşlerimiz olmazsa yaptığımız tüm işler yarım kalırdı.

Fazıl Anıl Kılıçlı

Editör: HABER MERKEZİ