İş insanı Fikret Şerafettinoğlu, Macro Ayakkabı ve Sanayi Ticaret A.Ş.'nin sahibi olarak ürettikleri Scooter marka ayakkabısının hikayesini ve sektördeki yolculuğunu gazetemizle paylaştı.

Mikrofonumuza konuşan başarılı iş insanı Şerafettinoğlu, sektöre başlama ve büyüme serüveninin yanı sıra girişimci gençler için de altın değerdeki tavsiyelerini sıraladı. Şerafettinoğlu, “Üniversitelerle sanayiler arasında sadece teorik bir bağ var. Pratikte o kadar yakın bir çalışma ilişkisi yok, bunun geliştirilmesi lazım. Dünyada da Türkiye’de de tekstil bitmeyecektir ancak inovasyonla birlikte üretim şekilleri her geçen gün değişiyor. Biz de bu değişime ayak uydurmak zorundayız” ifadelerini kullandı.

Aile Hekimleri düzenlemesi geçti; Ücretle hastalara bakabilecekler Aile Hekimleri düzenlemesi geçti; Ücretle hastalara bakabilecekler

Fikret Şerafettinoğlu ile yaptığımız röportajdan öne çıkanlar;

“İŞİ GELİŞTİREREK DEVAM EDİYORUZ”

1978 yılında İstanbul'a geldim ve eğitimim sırasında ayakkabı sektörüne girdim. Geniş bir yelpazeye sahip olan bu sektörde ihtisaslaşmanın önemine inanarak, Türkiye'de yapılmayan su geçirmez ayakkabı üretimine odaklandık. Şu anda serbest piyasaya su geçirmez ayakkabı sunan tek yerli firma olarak faaliyet gösteriyoruz. Bu özellik, markalaşmamızı ve sektörde ayrıcalıklı bir konuma ulaşmamızı sağladı. İlk günden bu yana su geçirmez ayakkabı üretimini geliştirerek devam ediyoruz.

“YAPTIĞINIZ İŞTE EN İYİSİNİ HEDEFLEYİN”

Gençler tabii ki bu işe atılacaklar ama iki yönden değerlendirmek lazım. Birincisi ara eleman olacak gençler, ikincisi de girişimci olacak gençler. Şimdi girişimci olacak gençler, marka yönetimini, ürün yönetimini, pazar yönetimini ve pazarlama yönetimini iyi bilmeli. Okullarda bu konularda çeşitli eğitimler var ama okuldaki eğitim gençlere sadece bir ipucu veriyor. Gençlerin hangi dersi alırlarsa alsınlar, ilgi duymaları ve kendilerini geliştirmeleri lazım. Uzmanlaşmaları gerekiyor. Hangi konuda olursa olsun, bir genç "Bu işin en iyisi benim!" diyebiliyorsa çok büyük paralar kazanabilir. Bir muhasebeci 10 lira da alır, 1 milyon lira da alır. Bu, tamamen kişinin kendine kattığı vasıfla alakalıdır. Bir ayakkabı tasarımcısı çok düşük bir maaş da alabilir, milyonlar da kazanabilir. En iyi olmayı hedeflemek önemlidir. Çok başarılı bir avukat büyük paralar kazanır, bu ayakkabı sektörü için de geçerli.

“ÜLKEMİZİN BÜYÜMESİ, İMKANLARIMIZI DA GENİŞLETTİ”

1978’de başladık, 1980’den sonra ise Özal dönemi başladı. O dönemin temel özelliklerinden biri, döviz darlığıydı. Ülkede döviz bulmak, seyahat etmek için bile büyük bir problemdi. O dönemde serbest ticarete başlamak, özellikle dış ticarette girişimcilerin önünü açtı. Daha önce bir makine veya malzeme ithal etmek çok zor bir işti, ancak bu engeller kaldırıldıkça Türkiye’de makineleşmiş ayakkabı üretiminin temelleri atıldı. O zamana kadar el işçiliği ile yapılan ayakkabılar vardı. Onlar da kıymetliydi ama dünya endüstrileşmişti ve bizim de o standarda uymamız gerekiyordu. İlk başta birçok zorlukla karşılaştık.

Sonrasında bir misyon edindik. Ayakkabı makinelerini Türkiye’ye getirdik. Bu konuda yetişmiş eleman yoktu, dolayısıyla onları da bizim eğitmemiz gerekiyordu. Eğitim verdik, öğrettik, istihdam sağladık. Bu elemanlar yetişince sektörde bir dalga dalga büyüme yaşandı. Bizde yetişen elemanlar başka firmalarda çalışmaya başladı. Böyle böyle sektör gelişti.

“ÇOCUKLARIMIZ MESLEK SEÇENE KADAR SEKTÖR DEĞİŞİYOR”

Okullarda tam gün eğitim gören öğrenciler, iş hayatını yakından tanıyamıyor. Üniversiteyi bitirince de sıfırdan başlamak zorunda kalıyorlar. Ancak büyük hayallerle mezun olan gençler, gerçek iş hayatına girince beklentilerinin karşılanmadığını görüyor. "Ben müdür olmalıyım, genel müdür olmalıyım, tasarımcı olmalıyım" diyor ama işin en başında olduğunu fark etmiyor. Eğitim ne kadar iyi olursa olsun, öğrencinin öğrenmeye istekli olması gerekiyor. Şu anda piyasada, okul okumamış ama işinde uzman olmuş çok sayıda insan var.

Ortaokul yıllarında bir çocuğun gelecekte ne olacağı konusunda ailesi karar vermeye çalışıyor. Aile, "Sen doktor ol" diyor, çocuk "Ben Bill Gates olacağım" diyor. Okullar bitiyor, çocuk bir meslek seçiyor ama bu süreçte piyasanın ihtiyaçları değişmiş oluyor. Günümüzde her şey dijitalleşiyor, teknoloji çeşitleniyor, alışveriş bile dijitale kayıyor. Çocuk hayata atılacağı zaman ile karar verme süreci arasında piyasa değiştiği için iş dünyasına adapte olmakta zorlanıyor.

YAPAY ZEKA VE DİJİTALLEŞME

Konferanslarda hep "Geleceğe nasıl hazırlanmalıyız?" sorusu gündeme geliyor. "Sürdürülebilir sanayi olmalı, yapay zeka kullanılmalı" deniyor. Ancak yapay zeka konusu daha çok yeni. Sanayiye nasıl uygulanacağı konusunda yeterince yetişmiş insan yok. 10 yıl önce bir çocuğa "Yapay zeka üzerinde çalışacaksın" desek, bunu bilim kurgu filmi gibi görürdü. Şimdi ise teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki insanlar bu değişime ayak uydurmakta zorlanıyor.

“SU GEÇİRMEZ DEYİNCE AKLA SCOOTER GELİYOR”

Bu konuyu somutlaştıracak olursak, ayakkabı tasarımı tüm ürün tasarımlarında olduğu gibi dijitalleşiyor. Biz, Türkiye'nin su geçirmez ayakkabı ihtiyacını karşılayalım dedik. Halk nezdinde "Scooter" markası denince su geçirmez ayakkabı akıllara geliyor. Bu imajı oluşturduk. Başka ihtiyaçlar da ortaya çıktı; örneğin ordunun ihtiyaçları var. Ordu, su geçirmez botlar ve teknolojik ayakkabılar talep ediyor. Dolayısıyla bu da önemli bir konu.

Dünyadaki diğer ülkelere bakıyoruz, birçoğu ordusu için bizden bot almaya çalışıyor. Kendi ihtiyacını kendin karşılayabilmek önemli bir şey. Biz Türkiye’de bunu bir marka haline getirdiysek, dünyada da marka yapmamız lazım. Bunun için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Bu alanda tekiz ve sivil piyasaya ürün veren tek firmayız. Şu anda başka firmalar da bu teknolojiyi kullanıyor, ancak daha çok ordu ve polis ihalelerinde gündeme geliyorlar. Bu ürünleri üretebilecek kapasiteler oluştu.

“MAKİNELEŞMEDE İYİYİZ, MARKALAŞMADA EKSİĞİZ”

Bir firma bu işi yapınca, teknoloji yayılabiliyor. Yurt dışından getirmek ayrı bir olay ama içeride bu kapasite oluştuğunda yaymak daha kolay. Ayakkabı üretiminin makineleşmesi konusunda önemli bir misyonu gerçekleştirdik. Ancak ayakkabının markalaşması hala bir problem. Türkiye’de tekstil alanında birçok marka var ama ayakkabıda bu süreç çok daha yavaş ilerledi. Yine de birkaç marka oluştu. Daha fazla markanın çıkması gerekiyor. Şu anda birçok firma yurt dışındaki büyük markalar için fason üretim yapıyor. Bu da bir ihracat ve istihdam meselesi. Ancak keşke biz de kendi markalarımızla ihracat yapabilsek. Örneğin, biz Scooter markasıyla ihracat yapıyoruz ve markalaşmaya önem veriyoruz. Türkiye’nin dünya çapında tanınan birçok ayakkabı markası oluşturması lazım.

“KURDAKİ DURUM REKABETÇİLİĞİMİZİ ETKİLİYOR”

Dünyada ayakkabı denince ilk akla gelen ülke Çin. Küresel üretimin yaklaşık %70’ini Çin oluşturuyor. Bunun yanı sıra Tayland ve Vietnam gibi ülkeler de devreye girdi. Ancak Çin artık daha teknolojik ürünlere yöneliyor ve ayakkabı sektörü onlar için katma değeri düşük bir alan olarak kalabilir. Türkiye için bu bir fırsat olabilir. Ancak kur dalgalanmaları önümüzde büyük bir engel olarak duruyor. İhracata baktığımızda dünyada ilk 10’a giriyoruz. Üretimde de ilk 10’dayız. Ancak Çin’i birinci sıraya koyunca, karşımıza devasa bir rakip çıkıyor.

“ONLINE DEĞİLSENİZ ÇAĞ DIŞISINIZDIR”

Ayakkabı sektöründe dört yılda bir Dünya Ayakkabı Kongresi düzenlenir. 2014 yılında Meksika'da bir sunum yapmıştım. Orada dünya markaları da sunum yaptı. Örneğin, bir marka "Online satışımız toplam ciromuzun büyük bölümü dedi. Baktık ki dünya markaları online satışa yöneliyor. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok, dünya bu yöne gidiyor. Dolayısıyla bizim de online satış sistemimizi kurmamız gerekiyor. Online satış olmazsa çağ dışı kalırız. Tüm tüketim ürünleri üreten şirketlerin online satışı olması gerekiyor.

‘SCOOTER’ TELAFUZU KOLAY BİR İSİM

Biz neden "Scooter" ismini tercih ettik? Öncelikle marka yönetimini iyi bilmek lazım.

Biz öyle bir isim koyalım ki hem Türkler hem de yabancılar kolayca telaffuz edebilsin. Zor söylenen isimler problem yaratıyor. Bazı yabancı markalara bakıyorsunuz, isimleri zor telaffuz ediliyor. Benim markamın da yabancılar için telaffuzu zor olmamalı. Bu yüzden "Scooter" ismini seçtik. Türkler de yabancılar da kolayca söyleyebiliyor. Peki, bunun Türk markası olduğunu nasıl göstereceğiz? Biz bunu saklamadık. Tüm televizyon reklamlarımızda "Yüzde yüz Türk Malı" damgasını koyduk. Ayrıca, tüm ürün kutularımızda "Bu ürün Türk malıdır" ifadesi yer alıyor. Yerli bir firma olduğumuzu söylüyoruz, tarihçemizi anlatıyoruz. Eğer bunu saklasaydık, bunları konuşmazdık.

SEKTÖRÜN GELECEĞİ NASIL OLACAK?

Tekstil sektörü önemini bence kaybetmez. Belki üretim şekli değişir, belki bazı malzemeler ithal edilir ama önemli olan markayı oluşturmak ve yönetmektir. Markayı kurduğunuzda, üretimi kendiniz de yapabilirsiniz, başka firmalara da yaptırabilirsiniz. Bir outdoor markası sadece ayakkabıdan ibaret değildir. Tekstil ürünleri, montlar, bereler, çantalar gibi birçok ürünle genişleyebilir. Markayı yönetmek ve pazarlamak çok önemli.

Pazarlamanın mantığı hiçbir devirde değişmez. 100 yıl önce de aynıydı, 100 yıl sonra da aynı olacak. Fark yaratmanız gerekir. Sıradan ayakkabılarla gelecek inşa edilemez. Artık her ihtiyaca uygun farklı ayakkabılar üretiliyor: koşucular, basketbolcular, günlük kullanım, dağcılık, hatta ev terlikleri bile özel tasarlanıyor.

Gelecekte yaşlanan nüfus ve sağlık sorunları da yeni ihtiyaçlar doğuracak. Diyabet hastalarına özel ayakkabılar gibi spesifik üretimlere yönelmek gerekiyor. Ancak bu tarz özellikli üretimlerin altyapısını iyi bilmek lazım. Dünya markalarına bakıldığında, artık ayakkabıların gramajı bile önemli hale geldi. Hafif ve esnek tasarımlar ön planda. Bir marka "Bu ayakkabı 250 gram" diyorsa, diğeri "Ben 245 gram yaptım" diyerek fark yaratıyor.

Mevcut durumu iyi bilmek, ardından da geliştirmek gerekiyor. Sümeyra Duğan-Tayfun Ercan

Editör: Editör Yazar