İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin 190’ncı dönem mezuniyet törenine katıldı. Törende, sırasıyla; Türkçe Tıp Programı birincisi Dr. Çağdaş Bulut, İngilizce Tıp Programı birincisi Dr. Zelal Beşaltın, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Metin Kafadar, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. M. Sait Gönen, İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

BULUT: ‘KENDİMİZİ ŞİDDETTEN NASIL KORURUZ’ DİYE DÜŞÜNMEDEN DURAMIYORUZ

Törende, Türkçe bölüm birincisi Bulut’un, “Mezun olduğumuzda aslında tek beklentimiz; yıllarca kurduğumuz hayallere, verdiğimiz emeklere saygı duyulması ve değer bilinmesidir. Bu bağlamda hekimlerin zaman zaman maruz kaldıkları şiddet olaylarının son bulması ümidiyle, adlarını tek tek anamadığım, canice katledilen tüm sağlık çalışanlarına rahmet diliyorum. Ailelerine başsağlığı diliyorum. Hekimlik mesleği, en saygın mesleklerden biriyken, son zamanlarda her gün haberlerde gördüğümüz ve bizzat şahit olduğumuz bu şiddet olayları karşısında derin bir üzüntü duyuyoruz. ‘Bu şartlarda mesleğimizi nasıl daha iyi icra edebiliriz’ diye düşünmekle beraber, bir yandan da ‘Kendimizi nasıl koruruz’ diye düşünmeden duramıyoruz. Bu sebeple, en içten duygularımla, hekimlerimizin şiddete maruz kalmamaları, meslekleri uğrunda canlarından olmamaları dileğimi tekrar ediyor, hastalarımızı tedavi etmek için, öncelikle kendi fiziksel, ruhsal, sosyal ve iyilik halimizi sürdürmemiz gerektiğini belirtmek istiyorum. Buradan tüm yetkililere seslenmek istiyorum. Bizler, yaşanılan bu olaylar karşısında, daha caydırıcı cezalar ve yasal düzenlemeler ile hekim hakları konusunda gerekli adımların atılmasını bekliyoruz. Bunun takipçisi olacağız” sözleri büyük alkış aldı.

BEŞALTIN: “GİTMEYİP, KALDIĞIMIZ ÜLKEMİZDE, HASTALARIMIZIN İYİLİĞİ İÇİN ÇALIŞACAĞIZ”

İngilizce bölüm birincisi Beşaltın da duygularını, “Bugün, 6 yılın sonunda yepyeni bir başlangıçtayız. Umut, gurur ve heyecanla doluyuz. Gitmeyip, kaldığımız ülkemizde, hastalarımızın iyiliği için çalışacağız. Bilimin ışığında, kararlılıkla yürüyeceğiz. Hastalarımız arasında dil, din, ırk, mevki ayrımı yapmayacağız. Daha güzel yarınları hep beraber yaşayacağız” sözleriyle dile getirdi.

REKTÖRDEN İMAMOĞLU’NA, “BULGUR PALAS’I CERRAHPAŞA’YA VERİN” TALEBİ

Rektör Prof. Aydın ise, İmamoğlu’na, “Cerrahpaşa, bulunduğu yerleşkede, yüzyıllardır bulunuyor. Cerrahpaşa yerleşkesine çok yakın konumda bulunan ve aynı tarihte inşa edilmiş önemli bir tarih yapı var. Ünlü mimar Giulio Mongeri tarafından inşa edilen Bulgur Palas. Bulgur Palas, Cerrahpaşa Tıp Fakültemize 200 metre uzaklıkta tarihi, simgesel bir yapı. Biz, bu binanın üniversitemiz tarafından kullanımını daha önce sizlerle görüşmüştük. Eğer tekrardan bunu değerlendirecek olursanız, biz burayı bir Tıp Kütüphanesi haline getirerek, ülkemizin parlayan yıldızı Cerrahpaşa’mızı daha da üst noktalara çıkaracak bir mekan haline getirelim. Hem İstanbul'umuz için hem üniversitemiz için artı bir değer olsun. Bunu da buradan sizlerle paylaşmak ve tekraren de ifade etmek istiyorum” talebini iletti.

İMAMOĞLU: “BULGUR PALAS HEM CERRAHPAŞA’YA HEM İSTANBUL’A HİZMET EDECEK”

İmamoğlu, Prof. Aydın’ın talebine, “Bulgurlu Köşk meselesi önemli. Bunun bir bankadan icra gibi bir işlemle satılacağını duyunca ve fotoğraflarını görünce, büyük bir heyecana kapıldım ve buranın alınması yönünde bir talimat verdim. Çünkü, İstanbulluya yakışan bir yer orası. Altı bin metrekareye yakın, çok kıymetli ve çok özel mimarın eseri. Zamanında bulgur ticareti yapan bir ailenin ya da bir kişinin evi olduğu için ismi Bulgurlu Köşkü. Ama ne yazık ki metruk bir halde teslim aldık. Şu an buranın tadilatı, restorasyonu bitmek üzere. Zaten burası kütüphane, kültür-sanat ve aynı zamanda insanları ağırlamaya dönük bir merkez olma yönünde ilerliyor. İBB’nin kurumsal yapıları orada hizmet verecek. İçinde kütüphanesi de var. Ve arkadaşlarıma verdiğim talimat şu yönde olmuştur: ‘Mutlaka burada Cerrahpaşa'nın hassasiyetini koruyarak ve onlarla iş birliğini güçlendirerek ve oradaki insanların burayı yoğun bir şekilde kullanabilmesini sağlayacak aktiviteleri koyarak yol yürüyün’ dedim. Zaten o yolda yürünüyor. Hocalarımızla da oturur konuşuruz. Ama şunu söyleyeyim. Bu güzel eserin, o güzel ortamın bütün halka, turistlere ve bütün insanlara da açık olmasını sağlamak lazım. Çok özel bir yapı. Bir taraf ile Cerrahpaşa'nın siz kıymetli öğrencilerini, akademisyenlerini içinde misafir ederken, bir yandan da İstanbulluları ve İstanbul’u ziyaret eden herkesi de ağırlayan, kocaman bir merkez haline getiriyoruz. Şimdiden hayırlı olsun. Sonbaharda açılacak” karşılığını verdi.

“6 YIL ÖNCE BİNGÖL'DE KARŞILAŞTIĞIM DOKTOR AHSEN ZEYNEP DE BURADA MEZUNMUŞ”

Çekmeköy’ün ilk Taziye Evi açıldı Çekmeköy’ün ilk Taziye Evi açıldı

Töreninin kendisini de duygulandırdığını vurgulayan İmamoğlu, yeni mezun doktorlara, “Sizler, laf olsun diye değil, gerçekten çok özel insanlarsınız. Yolunuz açık olsun hepinizin” sözleriyle seslendi. İmamoğlu, törenin kendisi için sürprizlerle dolu olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Öncelikle Doktor Çağdaş, beni ısrarla birkaç kez bu yıl içinde mezuniyetine davet etmişti. En sonunda dün bir törende yine denk geldik. Bir şekilde karşılaşıyoruz. Ama bugün beni okulun dönem birincisi olarak karşılaması, beni çok gururlandırdı. Daveti için teşekkür ediyorum. Tabii ki Doktor Zelal’in çok güzel cümleleri ve gerçekten beni çok mutlu etti. Her sözü bir yöneticiyi kılavuz gibi ve açıkçası çok güzel tavsiyeler dolu bir konuşmaydı. Teşekkür ediyorum. Ama daha güzel bir sürprizle karşılaştım bir öğrencinin babası gelip elimi sıkınca… 6 yıl önce Bingöl'de karşılaştığım Doktor Ahsen Zeynep de burada mezunmuş. Tebrik ediyorum. Nereden nereye diyelim ama bilerek gelmedim Ahsen, onu söyleyeyim. Evinde tanışmıştım Bingöl'de, 6 yıl önce. Bugün de onun mezuniyetine gelmiş olduk. Demek Allah nasip etti, yürüye yürüye senin mezuniyetine de gelmiş oldum. Ne mutlu.”

“ÇOK GÜÇLÜ DEĞİŞİMLERE İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZU DÜŞÜNEN BİR İNSANIM”

Cerrahpaşa’nın çok özel bir kurum olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “İnsan, ismini bile duyunca saygıyla, hürmetle bakıyor. 200’ncü yılına yaklaşan bir kuruluşa sahip 190’ncı kez öğrencilerini mezun ederek, hayata bırakıyor ve hizmetlerini sunmasına fırsat tanıyor. Böylesi bir yuvaya sahip olmak İstanbul için, Türkiye için, milletimiz için muazzam bir değer kaynağı” dedi. İçinde yaşadığımız coğrafyanın, felsefe ve bilimin köklü değerlerinin çıkış kaynağı olduğunu aktaran İmamoğlu, “Onun için bu şehirde, bu ülkede yaşamak, bu ülkede yetişmek özel bir durumdur; hakkını vermek lazım. Ben, 21. yüzyılın, Cumhuriyetimizin 100’ncü yılında, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yol alırken, çok güçlü değişimlere ihtiyaç duyduğumuzu düşünen bir insanım. Güçlü insan, güçlü birey, etkili, yetkili insanlar… Ama aynı zamanda o insanların özgürlükleri, fikirsel özgürlükleri… Fikirlerini her yerde dile getirmeleri ve o özgün halleriyle toplumun gelişimine fırsat verilmesi, yaratıcılıkların önünün açılması, bu milletin evlatlarının çok güzel işlere imza atacağının bir kaynağıdır” şeklinde konuştu.

“BİZ YÖNETİCİLERE DÜŞEN GÖREVLER VAR”

“O bakımdan biz yöneticilere düşen görevler var” diyen İmamoğlu, konuşmasını şu sözlerle noktaladı: 

“Sizlerin bu anlamda fikirlerini kısıtlayan değil, fikirlerinin önünü açan; sözlerini kısıtlayan değil, sözlerinin önünü açan, asla ve asla, özellikle sizin gibi özel insanlara parmak sallayan değil, tam aksine sizi özenle dinleyen kişiler olmak zorundayız. Ancak ve ancak bu şekilde başarılı olabiliriz. Cumhuriyet ve demokrasi bunun için var. Cumhuriyetin ve demokrasinin karşılığını verdiğimizde, ben inanıyorum ki, yöneticiler olarak iyi yetişmiş bireylere haklarını verdiğimiz ve tanıdığımız takdirde iyi biliyorum ki, hiçbiriniz bu ülkeyi terk etmezsiniz. Ve bu ülkede kalıcı hizmetlerinizle, ülkeyi daha da güçlü hale getirirsiniz. Akıl ve bilim, gerçekten her zaman ışığımız olmalı ve olmak zorunda. Yirmi birinci yüzyılın gereği olan teknolojide, bilimde, sanatta, kültürde her hususta çok özel insanları olan bu toplumun hak ettiği yerde olması lazım. Bu toprakların doğusu-batısı, güneyi-kuzeyi demeden, en ücra köşesinde duran bir köyünden metropolün en göbeğinde yaşayan bir bireyine kadar, her hususta eşit hizmet aldığı biçimde -ki başta eğitimle bunu sağlamak zorundayız- herkesin bu Cumhuriyet ve demokrasinin nimeti olan, ‘Ben çalışırsam, hak ettiğimi elde ederim. Ben çalışırsam, hak ettiğim mevkiyi elde ederim anlayışını ve o özgüveni ona vermek zorundayız.”