Bir öğretmen, liseli öğrencilerine sormuş; “İnsan neye benzer?”. Değişik cevaplar vermiş gençler. Kuşa benzer demiş biri, pır diye uçar gider ya hani. Öbürü yılan gibi hocam demiş, haindir aslında. Çekirgeye benzer demiş bir diğeri, konuşur ama hep boş konuşur. Beğenmemiş cevapları, uçurtmaya benzer demiş öğretmenleri. Düşünün uçurtmayı demiş. Onu altıgen haline getiren çıtaları. Bu altıgenin en üstündeki parçası İNSAN’dır. Onun yanında CAN vardır. Onun altında GÜÇ. En altta İKRAR bulunur ve onun yanında da ADALET. En son parçada KEMAL‘e aittir. İşte şimdi uçurtmamız hazır der hocaları. Peki şimdi nasıl uçacak bu uçurtma? Bu parçalar ne anlama geliyor? 
İnsan doğar can kazanır, demiş. Can olmadan olmaz. Büyür güç kazanır. Gücünü ikrarından alır. İkrar, insanın verdiği kararlardır. Eğer verdiği kararda adaletli ise erdemli olur. Adaletsiz ise bütün vasıflarını kaybeder. Adaletinde kemâli bulursa kâmil olur. İşte o zaman Yunus Emre’nin dediği gibi; 
 “Canlar canını bulur, ölse bile bedeni ölür ama O sonsuza dek yaşar.”
Bu değerlerden biri eksik olursa uçurtma uçamaz. Yani insan kâmil olamaz. Kâmil olmayana da insan denemez zaten. Beşer denir. “Beşer ne demektir?” diye sorar öğrencilerden biri. Beşer deri demektir der öğretmen, bildiğiniz deri. O, sonsuza dek yaşayamaz. Dayanıksızdır çünkü.  İşte bu yüzden beşer hep şaşar. Zayıftır, dayanıksız noktaları vardır. Ona güç verecek olan, yaşatacak olan tek şey eksiksiz adaletle alacağı kararlardır.  Ancak o zaman insan olur.  Adaletin kâmili olur. Yani insanın sonsuza kadar yaşaması; içinde kendinin olmadığı, tertemiz adaletle aldığı kararlara bağlıdır. İşte o zaman insan toprağın altında kalsa da ölmez. Ne demiş Yunus; “İki gözüm, ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez”
Bu güzel hikaye insan olmanın bedende değil, özünde saklı olduğunu ne güzel örneklemiş. Anlatmak kadar anlayabilmek de lâzım.  
Evren atomlardan değil, hikayelerden oluşurmuş, o zaman bu hikayede bulmamız gereken bize ait çok parça var. 
Adaletsiz bir dünyada, adaleti savunan bir avuç insanız. 
O arkasında durduğumuz, doğruluğuna inandığımız adalet olmazsa, bizim insan olmamızın da bir anlamı kalmaz. 
Şimdi bir yerel seçim yaşadık. Çıkan karar demokrasinin gereği, milletin iradesi, sandıkların sonucudur. Adaleti işleteceksek eğer neden içimize her defasında sinmeyen diğer bütün seçimleri de sorgulamıyoruz? Bir seçimin geçerli olabilmesi için sadece sizin mi ikna olmanız yeterli oluyor? Biz şüphe duyarsak, itiraz edersek olmuyor mu? 
Uçurtmanın çıtalarını eksilttiniz... velhasıl bu sebepten insanı çekirgeye benzeten öğrenci doğru cevabı vermiş bence. 
Konuşur ama hep boş konuşur insan. Ne geçmişinden ders alır ne tarihinden örnek. Kendi çıkarları önceliklidir hep. Oyun oynarken yenildiğini kabul etmeyen çocuklar gibi mızıkçıdır. Kendi çıkarları için aldığı haksız kararlarında er ya da geç itibarını kaybedeceğini düşünemez. Bir Ramazan günü milyonlarca insanı üzer. Kaşının üstünde gözün vardır, gerekçe aramaz. İşte böyle... Çekirgenin sıçrama sayısı da bellidir yalnız. Üçüncü sıçrayışta da olsa gerçek yüzler gün yüzüne çıkar.  
Ve anlaşılır ki çekirgenin öttüğü laf-ı güzaftır.

EVRİM TOK