Kirazlı durağında yaşlı bir amca ceplerini karıştırıyordu.
Orada bekleyen bir genç sordu,
-Amca Akbil’ini mi kaybettin?
-Yok dedi amca
Bilmiyorum nerede bıraktım.
-Sorun değil dedi genç
Benim akbili basarız
Nereye gideceksin amca?
-Üsküdar’a oğluma
-Amca burası Kirazlı
Senin yolun başka , Kirazlıda Üsküdar’ı arıyorsun , kıtalar farklı amcacığım.
Buradan gidemezsin
Bak sana yolu tarif edeyim dedi. Dinledi yaşlı amca ama pekde anlamış gibi değildi. İçine sinmedi delikanlının .
-Telefonun var mı amca arayalım gelip seni burdan alsınlar
-Telefonum nerede hatırlamıyorum dedi hem telaşlı hem korkarak.
-Peki üzülme ben seni götürürüm Üsküdar’a dedi genç ve düştüler yola...
Muhabbet olsun diye sordu delikanlı;
-Nerelisin? Neler yaparsın diye.
-Malatyalıyım, emekli ağır ceza hakimiyim.
-Ooo sen kimlere ne cezalar dağıtmışsındır dedi delikanlı sohbet olsun diye, ama amca hiç gülmüyordu . Biraz mırıldandı bir şeyler, net değildi kelimeleri.
-Cezayı hayat verir evlat... Herkes canlı kalabilir ama yaşayıp yaşamadığını bilemezsin
Delikanlı içinden şöyle düşündü, çok yaşlı değil ama sapasağlam görünen akıllı mantıklı konuşan bu adamın , söylediklerinden hiç bir şey anlamadım. Açıkcası durup üzerinde düşünecek kadarda yoramam aklımı.
-Nasıl geldiniz Malatya ‘dan amca ?
-Çok zaman oldu, hatırlamıyorum dedi bu seferde.
Anladım dedi genç kendi kendine . Amca demans. Yemek yer , giyinir, gezerde geçmişi hatırlamaz. Ne güzel işte diye düşündü. Hayatta üzüldüğü hiç bir şeyi anımsamıyor.
-Geç kaldık dedi oğlum bekliyor.
Nasıl haber vereyim diye düşündü delikanlı ve amcanın kimliğini istedi. Önce polisi aradı ve Malatya ‘da ki akrabalarına ulaştı. İstanbul’da yaşayan eniştenin telefonunu verdiler.Bırakıp gitsem diye düşündü, kesin başına bir şey gelecek. Aradı enişteyi ve söylenmeye başladı . Bu yaşta amacayı niye bıraktınız? Telefondaki şahıs Üsküdar’da mısınız dedi.
Babanın oğlu şehit polisti. En son görüşmelerinde , babasına Üsküdar’a geleceğini söylemişti. Ve amca arada Üsküdar’a gidiyordu hâlâ.
Doğru demişti amca; Yaptığımız şeyler bizim canlı olduğumuzun alâmetidir ama yaşadığımızın alâmeti değildir. Bu bilinen hikayeyi yazmak istedim babalar günü için. Çünkü 3 evladı üniversitede olan bir baba bugün memleketimizde kâğıt toplayarak onları okutabiliyor. Bugün Türkiye ‘de oğluna bir pantalon alamadığı için canına kıyıyor bir başka baba... Ve sonra unutuluyor.
Hadi şimdi bu kadar duyulan bilinen gerçekler varken , nasıl halimizden memnun ve huzurlu olabiliyoruz? Nasıl yaşadığımızı zannediyoruz?
Yiyip içip gezmek midir canlı kalmaktan anladığımız?
Yoksa sadece yaşamak için kötü gideni iyileştirmek midir?
“Her şey İYİ olursa her şey güzel olacak “ demişti Meral Abla. Yani herşeye rağmen yaşamak gecenin tüm karanlığına rağmen, buğulu bir cama güneşi çizebilmekmiş. Yani yaşamak direnmekmiş.
Güneş tüm babalarımızın umutlarına ışık olsun.
Babalar gününüzü kutluyorum.
EVRİM TOK