Denizi ve gemileri merkezine alarak insan hayatına fener olan eserleriyle tanınan Ressam Ayşen Can’ın beşinci kişisel sergisi “Mavi Seyir,” Üsküdar The Bosphorus House’da kapılarını açtı. 12 Kasım’a kadar açık kalacak sergide “izlemeyi” anlatan “seyir” ile, “yolculuğu”a işaret eden “seyir” bir kere daha tuvalden tuvale akıyor. 54 eserini sergileyen sanatçının amiral eseri – daha önceki sergilerinde olduğu gibi - yine Atatürk ve Türk ulusunu anlatan tablo oldu. “Ne Mutlu Türküm Diyene” adını taşıyan tablo tüm ihtişamıyla sanatseverleri kucaklıyor.
Ressam Can bu sergisinin ardından hemen Gaziantep’e doğru yola çıkacak. Sanko Sanat Galerisi tarafından davet edilen Can, altıncı kişisel sergisi “Denizcinin Umudu”nu 15 Kasım ile 6 Aralık tarihleri arasında sanatseverlerle buluşturacak.
ALTI YIL EŞİM VE OĞLUMLA DENİZDE YAŞADIM
Son üç sergisinin merkezine “seyri” koyan ressam Ayşen Can, insanın seyrinin doğumuyla başlayıp ölümüne kadar devam ettiğinin altını çizdi.
Uzak yol gemi kaptanı olan eşiyle beraber altı yıl boyunca denizlerde yaşadığını, oğlunu da altı yaşına kadar gemilerde büyüttüğünü belirten Can’ın resimleri bu dönemde yaşadıklarını bıraktığı izler üzerinde yükseliyor. Can, eserlerinde acıyı, sevinci, özlemi ve aşkı cesur renklerle yansıtmış; iç dünyasını ve yaşadığı duygusal dalgalanmaları tuvallere yansıtarak her fırça darbesinde ruhunun bir parçasını izleyicisine sunmuş. Sergideki her bir çalışmasıyla ziyaretçilerinin duygu dünyasında iz bırakıyor.
DOĞUMDAN ÖLÜME SEYİR
Fırçasıyla yarattığı dünyayı kelimelerle betimleyen Ayşen Can, her resimde saklı olan hikâyelerini sözcüklerle görünür kıldı :
Ressam Ayşen Can şunları anlattı :
“Seyir doğumla başlayıp ölümle bitiyor. Aslında bizim bütün yaşantımız, çocukluğumuz, gençliğimiz, okul, evlenme, çoluk çocuk sürekli değişerek aslında bir seyir hâlindeyiz. Her insan bu seyri başka türlü yönlendirir. Ama benim seyrim resimlerle ve çalışmalarla devam ediyor. Seyrime son eserlerimde deniz ve denizciliği yorumlayarak devam ediyorum. Şu an ruh hâlim bu şekilde. Altı yıl boyunca denizde dolaşmış olmam, dünyanın bütün açık denizlerini ve liman kentlerini görmem çalışmalarımın bu evresine yansıyor. Dahası var. Oğlum Nuri, doğumundan altı yaşına kadar gemilerde büyüdü. Küçük bir bebek ve kaptan olan eşimle birlikte ben de denizci gibi yaşadım. Gemideyken annenize, eşinize, vatanınıza hasretsiniz. O özlem duygusunu yaşamayanın anlaması mümkün değil. Bir tablom varını bunun için, ‘Hasret Mektupları’ koydum”
“EŞİM OĞLUMUZU 4 AYLIKKEN GÖRDÜ”
“Gemide yaşarken telsizlerden mürettebatın aileleriyle ve sevdikleriyle yaptığı konuşmaları çok dinlerdim. Dertlerini, umutlarını, sevinçlerini, üzüntülerini, acılarını, mutluluklarını birbirleriyle paylaşırken, yakınlarının onlara ihtiyaçları varken yanlarında olamıyorlardı. Gemiyi seyrinde devam ettiriyorlardı. Eşim kaptandı. Oğlumuzun doğumuna 10 gün kala gemiye çıkmak zorunda kalmıştı. Sözleşmesini yapmıştı, para kazanmamız gerekiyordu. Sözleşme iptal edilemezdi. Tam 10 gün kala gitti. Dönüp oğlunu ilk kez gördüğünde Nuri tam 4 aylık olmuştu. Bazı tablolarımın üzerinde eşimin bana yazdığı notlar var. Denizcilerin ne kadar zor şartlar altında çalıştıklarının anlaşılmasını da istiyorum eserlerimde”
“TÜRK GEMİLERİNE MİSAFİRLİĞE GİDERDİK”
“Ben doğma büyüme Ankaralıyım. Hiç deniz görmedim. Eşimle evlendikten sonra denizle tanıştım. Ya aylarca merak ve endişe içinde haber almak için bekleyecektim ya da kaptan olan eşim Mustafa Can ile birlikte gemilerde yaşayacaktım. Ben böyle bir tercih yaptım. Nuri, 6 yaşından sonra karada yaşamaya başladı.
Gemi hayatında yaşamaktan mutluydum. Cep telefonu yok, bilgisayar yok. İletişim kuracak hiçbir şeyimiz yoktu. Kitap ve gazete okumakla kasetlerden film seyretmek en büyük mutluluğumuzdu.
Bir limana girdiğimizde önce Türk gemisi olup olmadığını sorardık. Bir Türk gemisi varsa birbirimize misafirliğe giderdik. Video kasetleri değiş tokuş yapardık. Okuduğumuz kitapları, bir aylık gazeteleri değiştirirdik ve çok mutlu olurduk”
“TÜRKİYE SANAT YOLUNDA İLERLİYOR”
“Dünyanın pek çok ülkesini gezdim. Çin’i gördüm. Brezilya’yı gördüm. Afrika’yı, Avrupa’yı, Rusya’yı gördüm. İyi ki eşimle böyle bir yaşamın içinde olmayı seçmişim. Önemli bir deneyim; şanslı insanlardan olduğumu biliyorum. Ben altı yıl boyunca dünyayı gezip dolaştıysam bu durum benim kişiliğime çok şey kattı. Çünkü o kadar çok farklı kültürleri ve insanları gördüm ki bu beni çok geliştirdi. Şu anda Türkiye’de yapılan bazı şeylere tabi ki kızıyoruz, ‘Nasıl olur’ diyoruz fakat aslında bunun bir seyir olduğunu unutuyoruz. Belki ağır belki aksak ama mutlaka sanatla ve denizlerle barışmış bir ulus olacağız. Türkiye sanat yolculuğunu mutlaka tamamlayacak. Dünyaya sanatın yayıldığı Anadolu topraklarının parlak dönemlerine döneceğine tüm kalbimle inanıyorum”
TÜRK KADINININ REHBERİ ATATÜRK'TÜR
“Türk kadını, özgüveni ve toplumsal bilinciyle, hem ülkesini hem de dünyayı daha iyi bir yer yapma çabası içindedir ve rehberi mutlaka Atatürk’tür. Türk kadınları, gelenekleriyle bağını korurken, yeniliğe ve gelişime açık olmaları gerektiğinin bilincindedir. Zorlukların üstesinden gelerek kendi başarı hikâyesini yazan, topluma değer katan, çalışkan ve vizyon sahibi bir kadın profili çizer. Güçlü, cesur ve bağımsız çağdaş Türk kadını, hayatın her alanında kendini kanıtlamaktan çekinmez. Çağdaş Türk kadını, özgürlüğü, haklarını ve toplumsal eşitliği savunan bir bireydir”
SÜMEYRA DUĞAN- TAYFUN ERCAN / KENT YAŞAM