Devleti algı ile yönetme arzusunda olan iktidar mensupları dış politikada ‘altın çağı’ yaşadığımızı ifade ediyorlar. Son dönemdeki gelişmeler bize bunun böyle olmadığını işaret ediyor. Hazır Mısır ve SİSİ konuşuluyorken, buyurun vatandaş gözüyle dış politikamıza bir göz atalım.

IRAK, Irak’ta sular durulmuyor. Seçim öncesi ‘Dostum Barzani’yi doğuda gezdirip oy topladıktan kısa süre sonra nasıl bir imaj yarattıysak Kürdistan’ı kurma hamlesi yaptı. Dostum Barzani, Hemen Hain Barzani oldu.

 Oradaki dengeleri devletimiz elbetteki gözetecek ve ülkemiz menfaatine olmayan hiçbir oluşuma sıcak bakmayacak. Bu doğru bir tavır ama iktidar sahipleri aynı Barzani’yi seçim propagandasına malzeme ederlerken bunun sonuçları olabileceğini düşünmeliydi. Dış politik unsurları seçim malzemesi yapanlar ,devletin itibarı ile oynarlar ve devlet ciddiyeti kalmaz.

Geçelim Suriye’ye.

Bir dönem ortak bakanlar kurulu yaptığımız ve ‘Kardeşim Esat’ kıvamında olan Suriye politikamız birden  ‘’Esat’ı göndereceğiz.’’ kavgasına döndü. Asker sevkiyatı yaptık, Rusya’ya kafa tuttuk, yüzlerce km beton duvarlar ördük ama olmadı. Esat’ı gönderemedik ama sağolsun o bize on milyon Suriyeli gönderdi. Şimdi Türkiye’nin her köşesine baktıkça Esat’ı görüyoruz.  Kazanan kim, kaybeden kim?

Avrupa Birliği ,

AB maceramız her geçen gün geriye gidiyor. Gün geçmiyor ki Avrupa parlamentolarından bir kınama , bir bildiri ,bir rapor çıkmasın. AB müzakereleri durmuş durumda ve vize muafiyetinin esamesi bile okunmuyor. Bir uçak yolculuğu vesilesi ile konuştuğum bir Alman siyasetçi :’’Bizi AB’ye ne zaman alırlar?’’ sorusuna sadece ‘gülümseyerek’ cevap verdi. Hoşuma gitmedi ama realite maalesef bu. Türkiye AB konusunda artık bir karar vermeli.

Amerika!

İlişkilerimizin nereden nereye geldiğini anımsatmak için biraz geçmişe bakalım.

Obama seçildiği zaman ilk ziyaretini Türkiye’ye yaptı ve ‘’Orta Doğu için en önemli partnerimiz ve müttefikimiz Türkiye’dir.’’Dedi, güçlü dostluk mesajları verdi. Belki de ABD ve TÜRKİYE için en verimli zamanlar olabilirdi. Peki biz ne yaptık? Güçlü bir müttefikliğin meyvelerini toplamak varken, bunu da iç siyaset malzemesi yaptık. Obama’nın asıl adı Hüseyinmiş, babası müslümanmış gibi söylemlere sarıldık ve gidişat malumunuz, düşüş trendi başladı.

Sonra Trump Reis,

Evet, trol kardeşlerimizin(!) sonraki ABD Başkanı Trump’a hitap şekli buydu. Trump dengesiz bir liderdi ve çok öngörülebilir bir adam değildi fakat onun döneminden akılda kalanlar “Erdoğan’a Rahip Brunson’u gönder dedim, gönderdi.”  “Aptal olma!” cümleleriydi. Ve tüm bu nezaketsizliklere rağmen Trump’ın seçim kaybetmesini bir kesim medya eliyle Amerika’da demokrasinin çöküşü gibi lanse ettik. Sebebi hala izaha muhtaç.

Ve BIDEN,

Seçildiğini Trump kabul edene kadar nedense biz de kabul etmedik. Zaten bize sıcak bakmadığını sahalarda belli eden Biden’in Türkiye ile temas kurması altı ay sonra gerçekleşti. Bir telefon açmasını neredeyse Dolmabahçe’den havai fişekler atarak kutlayacaktık. Maalesef o temasında konusu Ermenistan’dı ve Biden bombayı patlattı: “ Ermeni soykırımı!” Bu soykırım balonu elbet bir yerlerde patlar ama dış politika balonumuzunda patladığı aşikar.

SİSİ, Ah Sisi,

‘Arap baharı’ bahanesi ile yapılan Müslüman kardeşler operasyonu politik bir temizliğe dönüştürüldü. Sisi darbe yaptı ve politikasına uymayan tüm grupları yok etti. Biz ne yaptık ? Hain Sisi ! Bizim için Mısır hükümeti yok hükmünde. Sisi gidecek! Mısır’la ilişkiler askıya alındı. Her yerde Rabia işareti yaptık durduk.

Bu süreç benim nazarımda dış politikada bir öngörüsüzlük örneği. Bu örnek bize diploması dilinin ne kadar önemli olduğunu ve daha sonradan yutmak zorunda kalmayacağımız tonda ve dilde konuşmamız gerektiğini gösteriyor. Sonuç ? Bugün diplomasi kanalları yeniden açılsın diye Mısır’a gittik. Arap basını duyurdu, biz ayaklarına gidiyoruz, görüşmeler Kahire’de olacak...

Çin,

Bu ülkeyi Doğu Türkistanlı mazlum insanlara yaptıklarından dolayı konuşmayı bile midem kaldırmıyor.

NATO,

S400 konusu tam bir politik felaket. Askeri yada ekonomik demiyorum politik bir felaket. Ülkemiz NATO üyesi ve bu birliğin birtakım kuralları var. Adil işlemiyorsa bu kurallar, masaya oturur ve diplomasinin gücünü kullanırsınız. Zira Türkiye NATO’nun kaybetmek isteyeceği türden bir ülke değil. Biz ne yaptık ? Kuruluş amacı Rusya tehlikesine karşı savunma olan bir askeri grubun üyesiyken Rusya ile savunma ve askeri mühimmat anlaşmaları yaptık. Yani sonunda NATO içindeki ‘kötü çocuk’ olmayı da başardık.

Rusya demişken Rusya ile devam edelim.

Rusya ile baş döndürücü gelgitlerimiz var. Bir gün  uçak düşürüyoruz, bir gün Moskova’da Cami açılışı yapıyoruz. Bir yandan S400 anlaşması yapıp, bir yandan Rusya’nın topraklarını ilhak ettiği Ukrayna ile ortak açıklama yapıyor Rusya yanlış yaptı diyoruz.

Daha birçok ülke ve politik yanlışlardan bahsediliriz. Genel tablo bu şekilde ve Altın bir çağdan ziyade buzul çağı izlenimi veriyor.

Şu ayrıntıyı belirtmeden geçmeyelim.

Tamam, Türkiye büyük bir ülke. Güçlü bir ordusu ve militer bir millet yapısı var. Ama Rusya da boşlanacak ve politik manevraları yutacak bir ülke değil. Bugün beraberiz yarın sizden vazgeçtik diyemezsiniz. Size Akkuyu santrali derler,S400 derler, Rus turist gelirleri derler, tarım ihracatı derler.

Sözün özünü bir Rus atasözü ile tamamlayalım:  Ayı ile dansa kalktıysan, dans sen sıkılanca değil ayı yorulunca biter!..