Nedense seçim meydanlarında emek dünyasının temel sorunlarına kimse girmiyor!
Oysa bu sorunlar, Türkiye’nin en hayati sorunlarıdır!
Sosyal barışla iş barışı için böyledir!
Üreten ekonominin ayağa kalkması için bu böyledir!
Meydan meydan vaatlerde bulunan siyasetçiler bilmeli ki…
Darbelerle emek dünyasını karartanlar…
Türkiye’de karanlık günlerin önsözünü yazanlardır!
Bu önsözü görmezlikten gelerek…
Darbeli hukukun ipine tutunan sivil siyasiler:
Türkiye ekonomisini bir karanlık duvara sürenlerdir!
Türkiye’ye adaleti, huzuru, güveni ve de refahı esirgeyerek:
Türkiye’yi çağdışı bir yaşama itenlerdir!
Günümüzün sosyal siyaset bunalımının kaynağını tam da burada aramalı!
Üretimin iki ayağı: Emek ve sermayedir.
Sadece sermaye ile yol alarak emekçileri dışlayan ülkeler:
Sosyal barışlarını ciddiye almayan…
Bu yüzden de toplumsal bunalımlara davetiye çıkaran ülkelerdir!
Yaklaşan seçim öncesinde, görünen o ki, emek dünyasının sorunları yine unutulmuş gibi…
Seçim vaatleri peş peşe…
Herkes bulutların üstünde…
Herkes yere basmadan atıp tutuyor!
Emekçilere de: ‘’Bayram harçlığı, kadro, gösterge, atama’’ gibi nice vaatler var!
Çağdaş demokrasiye ters düşen…
Emekçilerin kaybolan haklarını koruyup kollamayan vaatlerdir.
Emek dünyasına tepeden bakan, tepeden verilen bu vaatlerde:
Emekçilerin gerçek sorunu olan, örgütlenme hakkının güvence altına alınması yer almıyor!
Bu güvenceyle özgür toplu pazarlık masalarına oturma hakkı yer almıyor!
Toplu pazarlıkta anlaşma sağlanmazsa, ‘Grev’ hakkını kullanma güvencesi yer almıyor!
Sadece yüzeysel vaatler var meydanlarda o kadar.
Oysa o meydanlarda örgütlenme güvencesine dair vaatler verilsin yeter!
‘’Emekçilerin örgütlü olduğu sendikalar gidip hak mücadelesi versin’’ desinler yeter!
Üyelik haklarının nasıl korunacağını…
Zoraki bir şekilde sendikalarının değiştirilmeyeceğini…
Sırf sendika üyesi oldular diye, işlerinden olmayacaklarını…
Üyelik güvencesinin yasalarla sağlanacağını desinler yeter!
Elbette ki bu dediklerini hayata geçirdiklerinde:
Kendileri bayram harçlığı vaadinde bulunmayacak…
Kendileri, atama, gösterge, tayin gibi konularda söz vermeyecektir.
Çünkü bunların tümünü, sendikalar görüşüp çözecektir.
Özgür toplu sözleşme maslarında anlaşma sağlanmazsa, yasal güvenceli grev hakkıyla çözecektir.
Bunun bilinen sloganı:
‘’ HAK VERİLMEZ ALINIR’’ olarak dünyaya yansımıştır.
Oralarda, seçim meydanlarında sadaka dağıtır gibi emekçilere vaatler yapılmaz!
Ayını masa etrafına toplanan emek ve sermaye tarafları, özgür bir toplu pazarlıkla iş yaparlar.
Emekçilerin hakları, o toplu pazarlıkla güvence altına alınarak Toplu İş Sözleşmesi imzalanır.
Elbette ki bu haklar, hem kamu işverenlerini…
Hem de özel sektör işverenleri yasal güvencelerle bağlayan haklardır.
Toplu İş Sözleşmesi, tarafları bağlayan süreli bir mevzuattır.
Bu yüzden:
Meydanlara çıkan siyasiler, emekçiye güvenceli örgütlenme hakkından…
Örgütlü oldukları sendikaların yaptırım gücü olan mevzuatlarından…
Tüm hakların, o mevzuatlar uyarınca elde edilmesinden söz etmeli!
Çünkü emekçinin hakkını, örgütlü olduğu sendikalar almalıdır!
Hem tüm çalışanların sendikalı olduğu bir Türkiye’de.
Hem de önsözünü darbelerin yazdığı darbeli hakların, kendi çukuruna gömüldüğü bir Türkiye’de.
İşte böyle bir Türkiye’de, meydanlarda yüzeysel vaatler verilmez!
Ancak, özgür toplu pazarlık maslarında alınır haklar!
Sahi, ortaya konan seçim vaatleri, hiç örgütsüz emekçilerin sorunun çözer mi?