İlkokul sıraları çocukların işlendiği, gelecek fikirlerinin inşa edildiği dönemlerdir.
Hepimiz lise, üniversite öğretmenlerimizi unutmuşuzdur ama ilk öğretmenimizi çoğunlukla hatırlarız. O yaşlarda içimize nasıl işlenirse değer yargıları; iyilik ve kötülük, tüm yaşantımız boyunca o etki altında büyürüz.
Öğretmenlerin dikkat etmesi gereken ilk konu, öğrencinin kendi bilincinin ve kendi düşüncesinin farkına varmasını sağlamak olmalıdır. Derslerin bir zorunluluk değil, bilmesi gerektiğinin, bu bilgilerin yaşamı boyunca kendisine lazım olacağının beynine yerleştirilmesi lazım ki, çocuk severek öğrenmeye hevesli olsun. Öğrenci, okuması için bir merak hissetmelidir ki, öğrenme isteği artsın. Bir anlamda sınıf başarısız ise, bu öğretmenin ders anlatma tarzı, sınıfın ve öğrencinin seviyesine inememiş olduğu, bir anlamda öğretmenin başarısız olduğu gerçeğini yansıtmaktadır. Başarısız öğretmenlerin meslekleri kesinlikle değiştirilmelidir.
Çocukta farkındalık nasıl başlar?
Öğrenci, dersi bilmediğinin farkına vardığı an öğrenmeye ihtiyaç hisseder.
Bilmediğinin farkına varamadığında ise, ders çalışmasının gerektiğine dair tetikleyen bir ateşi içinde hissetmeyeceği için değişim gösteremeden devam edecektir.
Farkındalık iki şeyle başlar: Birincisi sevgiyle, ikincisi nefretle. Sevgiyle başlayan iyi şeyler sevgiyle çoğalır, öz güven geliştirir, paylaşmayı öğretir. Severek öğrenmek başarıya başarı katar.
Nefretle başlayan farkındalık ise yıkım getirir, yok eder.
Araştırmalarıma göre çocuklara etki eden önemli olaylardan bir tanesi de, kendisi hakkında başkalarının söylediği sözleri bir başkasından duymuş olmasıdır. Bu çocuğun başta kendisini sevmesini sağlamış olur. Yaşımız, başımız ne olursa olsun, bizi içimizden vuran en büyük olumsuz enerji başkalarının yanında bize söylenen, söylenmeden hissettirilen duygulardır.
Çocuk, anne babaya ne kadar içten bağlanırsa, ergenlik döneminde o kadar çatışması az olacaktır. Buradaki denge ise, çocuğun anne babasının her koşulda kendisinin iyi olmasını istediği, çocuğa ne kadar iyi anlatılırsa çocuğun başarı derecesi o kadar da büyük olur.
Öğretmenin ilk vazifesi, öğrencilerine okumayı sevdirebilmesidir. Çünkü okuma alışkanlığını kazanan her öğrenci, mutlaka başarılı olacaktır. Öğrenciye neyi okuduğunu, neden okuduğunu düşündürecek kadar farkındalık yaratması öğretmenin sorumluluğundadır. Öğrencinin farkındalığını sağlayacak çok basit bir iki örnek ise basitçe şöyle sıraya dökebiliriz.
· Eskiden gelenek hale gelen hatıra defterleri zamanla unutuldu. Oysa o defterler okuldan sonraki dönemlerde arkadaşlıkların devam etmesini sağlıyordu. O deftere yazılan “kalbin kadar temiz bu sayfayı bana ayırdığın için…” diye başlayan o hatıra yazısı köklü bir sevginin tohumlarını atıyordu. O yazı, yaz tatillerinde sevgiyi büyütüyor, duygusal bir bağ oluşturuyordu. Çocukları yazıya, deftere yönlendirme yapıyordu. Sayfalara fotoğraflar da yapıştırılıyordu. Şimdi tüm fotoğraflar Pc’lerde. Arıza verdiğinde hepsi yok oluyor. Hatıra defterleri tekrar öğrencilere başlatılmalıdır. Ayrıca o deftere öğrencilerin kendi duygularını yazmasını sağlamak, o defterden paylaşmak istediği sayfalarını kendi istediği yerleri sınıfta arkadaşlarına okuması, kişisel bilinç gelişiminin temelini oluşturan bir etken olacaktır.
· Haftalık oturma yerlerinin değiştirilmesi ve kesinlikle kız- erkek olarak oturtulması, içsel sevginin ve karşı cinsi tanımanın ilk adımıdır ve hayati önem taşır.
· Utanıp, çekinen öğrencilerin alıştıra alıştıra tahtada, tüm sınıfa şarkı – türkü- şiir söyletilmesi, son derece etkilidir. Ben en çok bunu yapardım.
· Araları iyi olmayanlar öğrencilerle birebir konuşup her birine; “Aslında o arkadaşın seni sevdiğini söyledi ama sen biraz sert davranıyor olabilir misin?” denmesi bile bir sevgi kıvılcımının yanmasına ve aradaki anlaşmazlığın yok olmasını sağlar.
· Haftalık bir iki saatin sadece konuşmaya ayrılması. Anne babaların çocuklarını okutmak için neler yaptığını, hayatlarının tek amacının çocuklarının okuyup iyi bir iş sahibi olmasını çok istediklerini çocuğa anlatılması aile bağını sağlamlaştıracaktır.
· Öğrenciden habersiz anne- baba ile çocuğu hakkında kısa video çekimi yapılması. Ailenin o videoda çocuğunu çok sevdiğini söylemesi, videoyu öğrencinin izlemesi, onu en çok etkileyen bir eylem olacaktır. Ailenin onun için her şeyi yapmaya hazır olduğunu, kendi çocuğunun başarılı ve derslerine çok ilgili olduğunu birkaç saniyelik video çekip sınıflarda izletilmesi, kesinlikle her çocukta ailesine karşı büyük bir farkındalık yaratacak. O kısa video, çocuğun hayatında dönüm noktası olacaktır. Hatta o hatıra, çocuğun ölümüne kadar unutamayacağı bir anı olarak hafızasında yer alacaktır. İleri ki yaşlarında iş yerlerinde, gezilerinde ve arkadaşlarına anlatacağı en büyük gurur kaynağı olacaktır.
· Kendi istediği bir konuyu araştırıp kendi yorumunu yazarak anlatması ise çocuğun içsel gelişimine katkısı son derece fazladır. Bu ödevler internetten bulunup yazılan şeyler değil, tamamen yaşadığı günlerle ilgili olabilir. Örneğin bir hafta sonunun değerlendirilmesi, çocuğun evde ya da dışarda yaşadığı olayları nasıl görebildiğinin, çocuğun göremediği tarafları tespit edilip, göremediği konularda destek verilmesi yine çocuğun geleceği için çok büyük yatırımlardan birisi olacaktır. Bir konuyu nasıl işlemesi gerektiğini, hangi yönlere bakması gerektiğinin farkına varmış olacaktır.
· Derslerin ne fayda sağladığının bu dersin amacının ne olduğunu kendisinin tespit etmesinin sağlanması, konu bittiğinde öğrencinin dersle ilgili sorular çıkarmasını sağlamak ise konunun öğrenildiğini gösteren en büyük delil olacaktır. Zira dersi anlayan çocuklar soru sorabilir, soru yaratabilir.
Bir dönem okullarda kurs programları büyük ilgi görüyordu. Haftanın beş gününde öğretemeyen öğretmen hafta sonunda sınırlı zaman da öğretecek olması bana hiç mantıklı gelmemiştir ve kurs vermenin altında kurs ücretinin yattığını da bilmeyen yoktur. Öğretmen dersi yetiştirememişse, tam anlamınla öğretememişse ücretsiz hafta sonları tüm sınıfa ek kurs verse, öğretme amacını tam vermiş olmaz mı? Oysa bunu bugüne kadar hiç duyduk mu? Sistem olarak bu sağlanmalı, çünkü bunu gönüllü yapacak çok fazla öğretmen olacağından eminim. Çünkü Bizim İnsanımız Güzeldir, Karşılıksız İyilik Etmekten Onur Duyar. Öte yandan ücreti ödeyemeyen bu yüzden kursa katılamayan öğrenci, kursa katılan öğrencilerden geri kalacağı da kesin. Ve öğretmenin de daha çok ders anlatımını yetişmiş öğrenciler üzerinden devam edeceğini düşündüğümüzde ortaya kendiliğinden eşit olmayan şartlar da bir yarış başlamış olmuyor mu? Haksız bir durumu bile bile ortaya çıkarmış ve çıkarmakla kalmayıp uygulamış olunmuyor mu? Yapılan her ne olursa olsun, işin içinde adalet ve eşit haklar, eşit paylaşım yoksa birileri daha fazla yararlanırken birileri uzak kalıyorsa, yapılan işin bir kıymeti olabilir mi? İş bununla da bitmiyor, kursa katılamayan öğrencilerin ruhsal durumunu varın siz düşünün.
Ergenlik dönemlerinde genelde çocuklar istenmeyen şeyleri yapmaya daha yöneliktirler. Bu davranışlar aslında karşı çıkma dürtüsünün altında kendini ispatlama çabalarının dışarı yansımasıdır. Baba ne kadar çocuğa ders çalış dese de, çocuk babaya inat ders çalışmaz. Bu davranışıyla kendi gücünü ortaya koyduğunu düşünür. Böyle yapmakla aslında kendisine zarar verdiğinin farkına varamaz. Farkındalık yaratabilmiş olsa zaten, babasının onu çok sevdiği için söylediğini bilir ve daha fazla derslere yönelir.
Aile çatışmaların olmaması için yukarda anlattığım küçük dokunuşlara son derece ihtiyaç vardır. Çünkü aile içinde sevgi, gelişen ilişkilere göre yol bulur. Ya tam bir bağlılık ya da uzaklaşma olur. Bağlılık, kişilerin ölümüne kadar süreceğinden sonradan yetişen çocukların da bağlı olacağı daha kuvvetlidir. Ayrılık ise aile içinde soğukluk girmesine neden olur ki, akraba çocukları bile görüşmek istemezler, görüştüklerinde ise uzaktan bir tanıdık gibi bir durum yaşanır. Yukardaki öneriler basit ve sıradan gibi görünen şeyler olsa da yapılması, uygulanması en zor olandır. Küçük sorunları çözebilirsek büyük sorunlar oluşmaz.
Öte yandan bazı aileler de anne- baba çocuklar arasında görülmez bir duvar vardır. Bu duvarlar bazen o kadar kalın olurlar ki anne babalar bu duvarı yıkıp çocuklarını göremezler. Bu duvarın yıkılması bazen güzel bir söz, bazen minik bir hediye olabilir. Duvarı yıkan en büyük güç ise çocukların kendileri hakkında yakınlarının, ailenin söylediği takdir edilen sözleri yukarı da değindiğim gibi başkaları tarafından duymasıdır. Burada yukarda dediğim yöntemler kullanılabilir.
Çünkü vermek istediğimiz, verdiğimizi düşündüğümüz her ne olursa olsun karşımızdakinin alabilme kabiliyeti kadar olacaktır. Bazen okuduğumuz kocaman bir kitaptan aklımızda bir iki cümle kalışı gibi.
Öğretmenler bir ülkenin geleceğini inşa ederler. Ve ilk görevleri de öğrencilerine ATATÜRK sevgisi verebilmeleridir. [2021]
· Bu yazıyı yazarken ilkokul öğretmenim rahmetli babamın ruhuna rahmetler diliyorum.
[Aşk Yazarı Mustafa Çifci®- 2021]