Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesinin en doğusunda bulunan ve dünyada ender bir özelliğe sahip olan Türkiye’nin 3 ülkeye sınır en doğu ilinden, Iğdır’dan söz etmek istiyorum.
Kendim de Iğdırlı olduğum için yazdıklarımdan çok yazmadıklarımın da olduğunu peşinen söylemek isterim. Ama ben yine de uzun yıllardır şahit olduğum ve çözülmesi adına da köklü hiçbir yatırımın yapılmadığı bazı konuları sizlerle paylaşmak istedim.
Şöyle ki, siyasetçilerimiz veya devletin görevlileri her ne kadar ortam itibariyle söz aldıklarında ”Iğdır sahipsiz değil, Tuzluca sahipsiz değil” deseler de bu sözlerin tamamıyla günü ve anı kurtarmak adına olduğunu hepimiz görüyoruz. Demem o ki, ayrım yapmadan söylemek gerekirse; Iğdır da sahipsiz, Tuzluca da, Aralık da sahipsiz Melekli de, Karakoyunlu da sahipsiz, Hoşhaber’de Halfeli de…
60 YILDIR SEÇİM MALZEMESİ OLAN BİR BARAJ
Kimi kaynaklara göre 60, kimi kaynaklara göre 50 yıldır siyasetçilerin ”Bize oy verin iktidar olalım ve söz bu barajı yapacağız” dedikleri bir barajdan söz ediyorum. Bölgedeki adı da resmi adı gibi ünlendi (Demirsıkan) Barajı. Yani, 50 veya 60 hatta boş verelim 60’ı, 40 yıl diyelim. On yıllardır bir baraj hikayesi var ve hala temel atma aşamasını geçememiş. Bize oy verin söz barajınızı yapacağız diyen siyasetçilerden en bildik isimler Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş bugün öteki alemdeler. Yani, kendilerine tanınan ömürlerini tamaladılar ama söz verdikleri baraj hala yapılmadı. Günümüz siyasetçileri de aynı hikayelerle halkı umutlandırıp oylarını almaktadırlar.
Yukarıda ki başlık da işte tam olarak buradan çıkmaktadır; “her şeyi yarım Tuzlucam”.
Diğer yarım kalanları da şöyle özetlemek isterim; Devlet hastanesi, öncelikle hastane demek için günümüz Türkiye’sinden haberdar olmamak gerekiyor. Batıda sağlık ocakları dahi bu hastaneden daha konforlu ve daha donanımlıdır. Hastane demek için bin şahit tutmamız lazım. Ortopedi doktoru yok, kalp doktoru yok, genel cerrahi yok, yok yok yok. Özellikle bölgesel şartlar gereği düşmeye bağlı kırılma vakaları çok fazla, tarımla uğraşıldığı için kesilme vakaları da alabildiğine fazla. Bu vakalar olduğunda insanlar ilk önce ilçesindeki devlet hastanesine gidiyor ve alınan cevap şu; “burası bakamıyor” çünkü doktor yok!
Ne oluyor peki? Iğdır’a sevk…
Diyelim ki yılan veya başka bir zehirli hayvan ısırılmasıyla ilgili acile gittiniz yine buna müdahale edecek doktor, ilaç, alet edevat yok.
Ne oluyor peki? Iğdır’a sevk…
Iğdır’da böylesi bir duruma müdahale edecek doktor ve ekipman var mı? O da YOK…
Ne oluyor peki? Erzurum’a sevk…
Yılan sokması çok acil müdahale gerektirdiği için ilçe hastanesi, il hastanesine sevk ediyor, il hastanesi de tedavi edemediği için il dışına yani Erzurum’a sevk ediyor… Erzurum’la Iğdır arası ambulansla ne kadar derseniz? 4 saat… Keza kalp krizi vb benzer durumlarda da sonuç aynı.
Sizce gerek ısırılmaya gerek ise kalp gibi hayati öneme sahip durumlarda Erzurum’a yönlendirilen vatandaşın son durumu ne olur? Geçmiş olsun, Allah rahmet eylesin diyelim artık bu saatten sonra.
DEVAMI YARINA…