Cumhuriyet Halk Partisi’nin örgüt buluşmaları ilçe başkanlıklarında yapılmaya devam ediyor. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in katılımıyla dün akşam Başakşehir’de gerçekleştirilen örgüt toplantısında son dönemdeki siyasal gelişmeler ele alındı. Örgüt buluşmasında konuşan CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, partilerinin iktidar tarafından kuşatma altında olduğunu vurgulayarak, 23 Mart’ta yapılacak CHP içindeki önseçime dikkatleri topladı.

KAYABAŞI: TARİHİ BİR DÖNEMEÇTEYİZ

Ev sahipliği yapan CHP Başakşehir İlçe Başkanı Beyzade Kayabaşı, ilçe örgütü hakkında bilgiler vererek yaptıkları saha çalışmalarını anlattı.

Kayabaşı’nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle;

Kayabaşı, “Suriye’nin Lazkiye kentinde son günlerde acı haberler alıyor ve insanlık dışı görüntülerle karşılaşıyoruz. Bu durum hepimizin yüreğini dağlıyor. İnsan canına kıyan bu katliamları şiddetle kınıyorum. Şunu unutmasınlar ki, Cumhuriyet Halk Partisi 102 yıldır hem ülkemizde hem de dünyada mazlumun yanında olmuş, onların sesi ve feryadı olmayı başarmıştır ve bunu sürdürmeye devam edecektir.” diyerek Suriye’de son dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Şimdi önümüzde 23 Mart’ta gerçekleşecek bir ön seçim var. Bu seçim için belirlenen sloganımız, Ekrem Başkanımızın, il başkanımızın ve genel başkanımızın da ifade ettiği gibi: Gel, seç, tarihe geç! Gerçekten de çok anlamlı ve değerli bir slogan. Çünkü 102 yıllık partimiz ve özellikle son 22 yıldır AKP iktidarının ülkemize getirdiği derin yoksulluğa, adaletsizliğe ve demokrasinin askıya alınmasına karşı tarihi bir dönemeçteyiz.

Bizler de ilçe başkanlığı olarak bu süreç için ciddi hazırlıklar yaptık. Öncelikle, bütün mahallelerimizde komiteler kurarak arama ekipleri oluşturduk. Süreç başlamadan önce başkanımızın öncülüğünde tüm üyelerimizi tek tek arayarak ulaşılamayanları tespit ettik. Sonrasında ise, Senin Yerin CHP kampanyasında, son bir ay içinde mahalle başkanlarımız, ilçe yöneticilerimiz, kadın ve gençlik kollarımız ile birlikte yaklaşık 1500 üyemizle birebir temas kurduk.

Partimizin üye sayısını son 15 yılda %75 oranında artırarak bugün 8.000 rakamına ulaştırdık. Ön seçim sürecine hazırlık kapsamında da mahallelerde geçmişten bugüne yönetici olarak görev yapmış tüm partililerimizi, belediye başkan adaylarımızı, meclis üyelerimizi ve milletvekili adaylarımızı sürece dahil ettik. Yaklaşık 100 kişiye sorumluluk vererek, üyelerin zimmetlenmesi ve örgütlenme çalışmalarına katkı sağladık.

Toplamda 9 mahallemiz ve bir köyümüz var, yani 10 bölgede organizasyon yaptık. 7 bölgede sandık kurduk, sandık görevlilerimizi ve ilçe seçim kurullarımızı oluşturduk. Sürecin sağlıklı ilerlemesi için şimdiden tüm hazırlıklarımızı tamamladık ve seçim günü maksimum katılım sağlamak için çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Partimiz uzun yıllardır büyük bir mücadele içinde. 102 yıldır süregelen bu mücadelede, partililerimiz artık iktidara özlem duymaktadır. Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde AKP’yi sandıkta yenmesi, örgütümüze büyük bir heyecan ve moral kaynağı olmuştur. Bugün üye sayımızın artmasının temel sebebi de bu inançtır: Ekrem Başkan’ın Cumhurbaşkanı olacağına yürekten inanıyoruz!

Bu süreç, hepimiz için çok kıymetli. Şu an AKP ve yandaş medyanın en çok merak ettiği konulardan biri, örgütümüzün katılım oranı. Geçmiş yıllarda %65 olan katılım oranlarını göz önünde bulundurursak, bu seçimde %80’in üzerinde bir katılım sağlayarak AKP’nin düşük katılım beklentisini boşa çıkaracağız.

Ancak burada bir özeleştiri yapmak istiyorum. 2015’ten beri Cumhuriyet Halk Partisi olarak Başakşehir’de ciddi bir örgütlenme çalışması yürütüyoruz. Bu mücadelede, kimi zaman Ankara yollarına düştük, kimi zaman sabahın erken saatlerinde demokrasi nöbetlerine katıldık, kimi zaman da 8 saat gibi kısa bir sürede İstanbul’da büyük mitingler düzenledik. Tüm bu fedakârlıkları yapan örgütümüze sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Ancak, geçmişte partimizin içindeki bazı sıkıntıları ve kongre süreçlerinde yaşanan çekişmeleri artık geride bırakmamız gerektiğine inanıyorum. Önümüzde tarihi bir fırsat var: Türkiye’nin kaderini değiştirecek bir seçim. Artık kişisel hesapları bir kenara bırakmalı ve hep birlikte iktidara yürümeliyiz. Çünkü mesele memleket meselesidir! 23 Mart’a kadar kenetlenmeli, tarihe geçmeli ve AKP iktidarını evine göndermeliyiz!

ÖZGÜR ÇELİK, UZUN BİR KONUŞMA YAPTI

Son dönemde yaşanan gözaltı ve tutuklamalara dikkat çeken Çelik, "Son 130 gün içinde her sabah yeni bir soruşturma, yeni bir tutuklama haberiyle uyanıyoruz. Beşiktaş'ta, Beykoz'da, Esenyurt'ta adalet ve demokrasi için mücadele ediyoruz." dedi.

"VATANDAŞIN CAN VE MAL GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE"

Hükümetin adalet ve güvenlik politikalarını eleştiren Çelik, "Bugün vatandaşın canı da malı da güvence altında değil. Deprem, trafik kazaları, çeteleşmeler nedeniyle yurttaşlar hayatını kaybediyor. Aynı zamanda iş dünyası ve emekçilerle kavga eden bir iktidarla karşı karşıyayız." ifadelerini kullandı.

“BİR AVUÇ AZINLIĞIN VERGİ BORCU AFFEDİLİRKEN…”

Çelik, ekonomik kriz ve gelir dağılımındaki eşitsizliğe de dikkat çekerek şu görüşleri dile getirdi: "Bugün dört kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafları 23 bin TL, yoksulluk sınırı ise 76 bin TL. Ancak asgari ücretliye 22 bin TL, emekliye 14 bin TL veriliyor. Bir avuç azınlığın vergisi affedilirken, vergi yükü işçinin ve esnafın sırtına biniyor."

"CHP KUŞATMA ALTINDA"

CHP'ye yönelik baskıların arttığını belirten Çelik, "Partimizin kongresine bile soruşturma açılıyor. Ama biz bu baskılara boyun eğmeden birlik içinde mücadelemizi sürdüreceğiz." dedi.

"BÜYÜK YÜRÜYÜŞÜ BAŞLATMALIYIZ"

CHP'nin 23 Mart'ta kritik bir sürece gireceğini belirten Çelik, "Bu kuşatmayı yıkmak için çok çalışmalı ve birlik olmalıyız. Cumhuriyet Halk Partililer omuz omuza verirse, hiçbir duvar bizi durduramaz." çağrısında bulundu.

Bu topraklar, kadim Anadolu toprakları, tarihin her döneminde büyük zulümler gördü ve o zulümlerin karşısında büyük adaletsizliklere tanık oldu.

Çelik’in konuşmasının tamamı;

Ancak son 130 gündür öyle bir adaletsizlikle, öyle bir zalimlikle karşı karşıyayız ki her uyandığımız sabah yeni bir soruşturma, yeni bir gözaltı, yeni bir tutuklamayla karşılaşıyoruz. 130 gündür Esenyurt Meydanı'nda bir mücadele sergiliyoruz. Beşiktaş'ta, Beykoz'da, Çağlayan Adliyesi'nde bir mücadelenin içerisindeydim. Beyzade Başkan, Kadın Kolu, Gençlik Kolu başkanımız ve tüm yöneticilerimiz, meclis üyelerimiz ve Başakşehir’deki mahalle birim sorumlularımız bu adalet ve demokrasi mücadelesine çok güçlü bir biçimde sahip çıktılar ve destek oldular.

Kıymetli başkanımıza ve bütün Başakşehir örgütümüze bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum. Değerli büyüklerim, kıymetli arkadaşlarım, bir buçuk yıldır İl Başkanlığı görevini yürütüyorum. Bu bir buçuk yıllık zaman dilimi içerisinde 10 gündür örgüt buluşmaları yapıyoruz. Ancak bu süreçte çok sayıda örgüt toplantısına da katıldım. Göreve geldiğim ilk aylardan itibaren örgüt toplantılarına katıldım, konuşmalar yaptık. Sonra bir miktar örgütümüzü dinledik.

İstanbul'un 39 ilçesinde örgüt toplantılarına katılıyoruz. Bazen 2 saat, bazen 3, 4, hatta 5 saat örgütümüzü dinliyoruz. Dertleşiyoruz, fikirlerimizi paylaşıyoruz. Bir değerli büyüğümüz dedi ki: "Daha önce böyle bir gelenek yoktu. İl başkanları örgüt toplantılarına gidip bu kadar uzun süre kalmazdı. Neden yapıyorsun bunu?" Kendisine de söyledim: Eğer Cumhuriyet Halk Partisi’nin bayrağı 102 yıldır dimdik havada dalgalanıyorsa, türlü zorluklara rağmen o bayrak 102 yıldır dalgalanıyorsa, bunun bir sebebi var.

Yeri gelmiş, partinin genel başkanlarına suikastler düzenlenmiş. Yeri gelmiş, bir zamanlar orduların komutanı, partinin genel başkanı ve Türkiye’nin cumhurbaşkanı, düştüğünde, bir zamanlar komutanlık yaptığı askerlerin silahlarının gölgesinde, bir tren garında 3,5 saat bekletilmiş. Yeri gelmiş, 1950’li yıllarda partinin mal varlıklarına el konulmuş. Yeri gelmiş, 12 Eylül faşist askeri cuntası partiyi kapatmış, partinin liderlerini cezaevine koymuş. Yeri gelmiş, genel başkanlara linç girişimleri, suikast girişimleri yapılmış, davalar açılmış.

Ama bu parti, türlü zorluklara rağmen her seferinde kendisini yeniden küllerinden doğurabilmiş, dimdik ayakta kalabilmiştir. Bunu önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, sonra da bu kocaman yürekli örgütümüze borçluyuz.

Zor bir zaman dilimi içerisindeyiz ve az bir zamanımız var. Büyük işler yapmamız gerekiyor. Ülkemizin içinde bulunduğu zorluklar var, partimizin içinde bulunduğu zorluklar var. Bugün Türkiye aynı anda bir güvenlik krizini, bir adalet krizini ve bir ekonomik krizi yaşıyor. Yani şu anda Türkiye çoklu kriz ortamının içerisinde.

Bugün vatandaşın canını koruyamayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bir sabah uyanıyorsunuz, 8 yaşında bir çocuk katledilmiş ve birileri bunu örtbas etmeye çalışıyor. Başka bir sabah uyanıyorsunuz, bir çete para kazanma hırsıyla bebekleri katletmeyi göze alabiliyor. Denetimsizlik yüzünden Bolu’da 78 canımızı yitirdik. 6 Şubat depremlerinde denetimsizlik yüzünden 50 binden fazla insanımız yaşamını yitirdi.

Peki, vatandaşın canını koruyamayan bir iktidar, malını koruyabiliyor mu? Hayır. Aynı anda sendikanın başkanını tutuklayıp cezaevine koyuyor. İş dünyasıyla, emek dünyasıyla, işçi sınıfıyla kavga ediyor. Aynı anda TÜSİAD’ın genel başkanına soruşturma açıp, 80 ülkeye ihracat yapan bir iş insanına yurt dışına çıkış yasağı getiriyor. Devletin en temel görevlerinden biri, vatandaşın can ve mal güvenliğini korumaktır ama bu iktidar bunu yapamıyor.

Adalet dediğimiz şey sadece mahkeme koridorlarıyla sınırlı değildir. Eğitimde adalet, sağlığa erişimde adalet, vergide adalet, gelir dağılımında adalet… Saatlerce konuşabiliriz ama bir örnek vereyim: Bu ülkede bir avuç azınlığın vergisi düzenli olarak affedilirken, vergi yükü küçük esnafın, işçinin, emekçinin sırtına bindiriliyor. Biz diyoruz ki: Çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmalı ve toplanan para adaletli bir biçimde dağıtılmalıdır.

Başakşehir’in bir mahallesinde bir vatandaş 22.000 TL asgari ücret alır, üç çocuğu vardır, defter alacak parası yoktur. Başka bir vatandaşın aylık geliri 300-500 bin liradır, çocuğu dershaneye ayrı gider, özel ders öğretmeni gelir. Sonra biz bu iki çocuğu aynı sınava sokarız ve "Hadi buyurun yarışın" deriz. İşte bunun adı adalet değildir.

Geçen hafta bir sendikanın verileri yayınlandı. Bugün ülkemizde açlık sınırı, yani dört kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafları için ihtiyaç duyduğu miktar, 23.000 TL. Faturalar, eğitim ve sağlık giderleri eklenince yoksulluk sınırı 76.000 TL'ye çıkıyor. Ama emekliye 14.000 TL, asgari ücretliye 22.000 TL ile yaşamayı reva gören bir iktidar var.

Bugün ekonomik anlamda da Türkiye’yi uçurumun eşiğine sürükleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunu biliyoruz. Peki, mevcut iktidar ne yapıyor? İşte, tam da bunlar konuşulmasın diye, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu konuları gündeme getirmemesi için her gün yeni bir gündem yaratıyor…

Soruşturma, her gün bir gözaltı, her gün bir tutuklama, her gün bir adaletsizlikle karşı karşıyayız. Ben yarın sabah Silivri’ye gidiyorum, belediye başkanımızla görüşeceğim. Beşiktaş, Beykoz ve Esenyurt belediye başkanlarımız ile meclis üyeleri tutuklu. Siyasi partilerin genel başkanları tutuklu. 76 yaşında, sokakta röportaj yapan vatandaş tutuklandı, sonra serbest bırakıldı. Akademisyenler, gazeteciler… Ne yapıyorlar bu tutuklamalarla, bu soruşturmalarla, bu uygulamalarla? Üç şeyi hedefliyorlar:

Birincisi, toplumun gerçek problemlerinin üzerini örtmek istiyorlar. İstiyorlar ki az önce saydığımız adalet krizi, ekonomik kriz, güvenlik krizi konuşulmasın.

İkinci amaçları, toplumu korkutmak, sindirmek ve gözdağı vermek. Diyorlar ki: "Ya benim arkama hizalanırsın ya da seni siyasallaştırır, tutuklar, korkutur, sindiririm." Yani toplumun önüne bir korku duvarı örüyorlar.

Üçüncü amaçları, önümüzdeki siyasi süreci yargı sopasıyla dizayn etmek. Kendilerine göre rakip belirlemek istiyorlar. İşte, Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’na yaşatılan tam olarak budur. 25 yıl hapis cezasıyla yargılıyorlar. Ekrem İmamoğlu’nun diplomasına soruşturma açıyorlar, en yakınındaki 10 kişiye soruşturma açtılar. Yarın sabah, birisi sosyal medyada "Senin baban aslında imam değil ama soyadın İmamoğlu, milleti kandırıyorsun" dese, buna bile soruşturma açacak noktaya geldiler. Saçlarını niye geriye taradın diye bile soruşturma açabilecek noktaya geldiler.

Kent lokantasına bile soruşturma açılır mı? Bir gurme gitmiş, yemek yemiş, sonra Kent Lokantası’na soruşturma açılmış. Ne yapmak istiyorlar? 200-300 yıl öncesinin yöntemleriyle kendilerine göre rakiplerini belirlemeye çalışıyorlar. Tam 200-300 yıl önce yazılmış bir kitap, "San Tzu’nun Savaş Sanatı" diyor ki: "Hep kazanmak istiyorsan, rakibini kendin belirle." 21. yüzyıl Türkiye’sinde yargı sopasını kullanarak kendilerine rakip belirlemek istiyorlar. Cumhurbaşkanı adayı onların istediği biri olacak, rakiplerini kendilerine göre seçmek istiyorlar. Bu yüzden 25 yıl ceza istiyorlar, diplomasına soruşturma açıyorlar, etrafındakileri soruşturuyorlar.

Peki, Cumhuriyet Halk Partisi’nin zorlukları sadece bununla mı sınırlı? Hayır! Aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin kongresine soruşturma açılıyor. İşte, İstanbul Kongresi’ne soruşturma, kurultayına soruşturma… Yani aslında ülkemizin büyük zorlukları var, vatandaş zor durumda. Ama Cumhuriyet Halk Partisi de kuşatma altında. "Bir iktidar demek istemiyorum aslında" çünkü Türkiye’de azınlık iktidarı diyebiliriz. Belki bu tanım daha doğru olur.

Şimdi, bazı kıymetli büyüklerim diyor ki: "Evet, ülkenin içinde bulunduğu zorlukları da, partinin içindeki zorlukları da görüyoruz. Ama asıl konuşulması gereken şu: Bu zorlukları nasıl aşacağız? Bu kuşatmayı nasıl yırtacağız? Bu ülkeyi nasıl düzlüğe çıkaracağız?"

Temel meselemiz bu. Cumhuriyet Halk Partililer ne yapmalı? İşte bu yüzden 23 Mart çok kritik bir tarih. 23 Mart’ı konuşacağız. Bu kuşatmayı yıkmak için önemli bir adım. Ama öncesinde biraz dertleşmemiz lazım. Bana göre bu kuşatmayı yıkmanın çok büyük, uzun cümlelere ihtiyacı yok. Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok.

Çok basit iki şey yapacağız:

1.         Hepimiz kendi görev alanlarımızda çok çalışacağız. Bugüne kadar bir yapıyorsak, iki yapacağız, üç yapacağız, dört yapacağız.

2.         Birlik ve beraberliğimizi güçlendireceğiz. Kol kola gireceğiz, omuz omuza vereceğiz. Eğer Cumhuriyet Halk Partililer kol kola girerse, omuz omuza yürüyüşü başlatırsa, inanın Cumhuriyet Halk Partisi’nin önünde hiçbir duvar duramaz.

Şimdi, bir miktar dertleşelim. Cumhuriyet Halk Partisi’nde birlik ve beraberliği nasıl sağlayabiliriz? Biz bir kongre ve kurultay partisiyiz. Hani diyorlar ya, "Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurultayı şaibeli" falan… Önce şunu söyleyeyim: Şaibeli kongre arayanlar, AK Parti’nin kongrelerine baksınlar.

Neden mi? Mesela Sivas’ta bir vatandaş il başkanı olmak istiyor, imza topluyor, divana teslim ediyor ama "Olamazsın" diyorlar. Çorum’da aday olmak isteyen biri dayak yiyor. Ankara’da bir kişi, "Şu kişinin adı verildi" diyor, diğerleri aday olamıyor. Bizde ise mahalleye sandık kurulur, delegeler seçilir, ilçe başkanı seçilir, il başkanı seçilir, genel başkan seçilir. Parti içi demokrasi bizde çalışıyor. AK Parti’de ise her şeyi bir kişi belirliyor.

Polonyalı öğrenciler Beylikdüzü’nde Polonyalı öğrenciler Beylikdüzü’nde

Tabii, parti içinde kırgınlıklar olabilir. Kongrede, meclis üyeliği listelerinde, kadın kolu seçimlerinde, gençlik kolu seçimlerinde, saha çalışmalarında küçük küskünlükler yaşanabiliyor. Ancak bardağın dolu tarafından bakmalıyız. Ben il başkanı olmak istediğimde kimsenin önünde eğilip bükülmedim. Mahalleye sandık kuruldu, seçildim. Mahalleye sandık kurulduğu için bir emekli öğretmenin çocuğu, 16 milyonluk bir kente il başkanlığı yapabiliyor. İşte buna bardağın dolu tarafından bakmayı öğrenmeliyiz.

Bir başka konu da hizipleşme meselesi. Bu partide hep hizipleşme oldu. Ben bu partide altı yıl ilçe başkanlığı yaptım, bir buçuk yıldır il başkanlığı yapıyorum. Kongrelerden sonra, meclis üyeliği listelerinden sonra, Kadın Kolu ve Gençlik Kolu seçimlerinden sonra belli kırgınlıklar olduğunu biliyorum ve içinde yaşıyorum. Ancak dar kadrolaşma, birlik ve beraberliğe zarar veriyor.

Bu, bir dertleşme toplantısı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin birlik ve beraberliğini güçlendirecek adımları atması gerekiyor. Sevgili dostlarım, ancak bu şekilde başarılı olabiliriz. Eğer birlik olursak, hep birlikte başarabiliriz.

Şimdi, temel bir soru var: "Neden adayımızı bu kadar erken belirliyoruz? Bu, karşı tarafı alarma geçirmez mi?" diye bir tartışma var. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel dedi ki: "Biz partide ön seçim yapacağız, sandığı kuracağız, üyemizin önüne bir ön seçim koyacağız." Genel Başkanımız ne söylüyorsa, biz de onu gerçekleştireceğiz. Ben de bu ön seçime aday olurum ve ön seçimden…

Cumhurbaşkanı adayı olarak sandıktan çıkmak isterim.

Efendim, tek adaylı bir ön seçimde sandığa gitmek ya da gitmemek neyi değiştirir? Bir de neden adayımızı erken belirliyoruz? Öncelikle şunu ifade edeyim: 1989'da Nurettin Sözen'e demişler ki, "Hocam, gel bizim büyükşehir belediye başkan adayımız ol." Nurettin Sözen, "Tamam, sandığı kurun, gelip aday olayım." demiş. "Ya, başka aday yok, gel bir an önce seni açıklayalım." demişler. O ise, "Olmaz, sandığı kurun, ben ön seçimden çıkarsam aday olurum." demiş. "Tek adaylı bir ön seçime gerek yok." demişler, ama Sözen ısrar etmiş: "Olmaz, sandığı kurun, çıkarsam aday olurum." Sonunda sandığı kurmuşlar, tek adaylı ön seçim yapmışlar, sandıktan çıkmış ve İstanbul'da büyük bir başarı elde etmişiz.

Neden biliyor musunuz? "Tek aday ön seçim ne gerek var?" diyoruz ya… Örgüt kendisi seçtiği için. O dönemi yaşayanlar biliyor ve anlatıyorlar: Örgüt kendisi seçtiği için şöyle düşünmüş: "Ben seçtim, sandıklara sahip çıkmalıyım. Ben seçtim, kampanyaya sahip çıkmalıyım. Ben seçtim, adaya sahip çıkmalıyım." demiş. Ve örgüt güçlü bir biçimde adaya sahip çıktığı için büyük bir başarı elde edilmiş.

Tartışma şu: Aday yıpranır mı? Ön seçime giren tek aday Ekrem İmamoğlu. 25 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Diplomasına soruşturma açılıyor, etrafındaki herkese soruşturma açılıyor. 2014’te aday gösterildi, 2018 seçimlerinde büyük bir başarı kazandı. 2024'te kazanmanın koşulları çok daha uygun. Deprem yeni olmuş, Kızılay çadır satmış, salgının etkileri hâlâ taze. İktidar bırakın maskeyi dağıtmayı, yönetemiyor. Mülteci krizi bugünkünden bile daha derin.

Peki, 2023’te neden kazanamadık? Adayı çok geç belirledik. Seçim takvimi açıklandıktan sonra belirledik. Masa dağıldı, geri birleşti. Toplumda güven krizi oluştu. Toplumun güveni azaldı ve kaybettik. Eğer 6 ay, hatta 1 sene önce aday belirleme süreci tamamlansaydı, o masa dağılıp birleşse bile, topluma o krizi unutturacak bazı adımlar atabilirdik. Dolayısıyla geç belirlediğimiz için yine kaybettik.

2023 seçimlerinde ben ilçe başkanıydım. Bir genç seçimden bir gün sonra ilçeye geldi, dedi ki: "Başkanım, bizim annemiz babamız AK Parti'ye oy veriyor. Ben hayatımda ilk defa CHP’ye oy verdim. Ama bizimkiler çıktılar, kornaya bastılar, zafer kutladılar. Ben sabaha kadar yorganın altında gizli gizli ağladım."

Dolayısıyla biz hep adayı geç belirliyoruz. Seçim takvimi açıklandıktan sonra belirliyoruz. Sonra da seçimleri kaybediyoruz. Kimimiz gözyaşıyla, kimimiz öfkeyle, kimimiz hırsla geri dönüyoruz. Kimimiz başımız önünde evimize gidiyoruz.

Adayımızı erken belirleyelim. Adayı erkenden yola çıkaralım. Aday çıksın, uzun soluklu bir zaman dilimi içinde parti programını anlatsın. Dış politikadan eğitime, sağlıktan çevreye, çocuk haklarından insan haklarına, kadın haklarından ekolojiye, üretimden sanayiye, sokaktaki canlının hakkından dış politikaya kadar her konuda nasıl bir Türkiye hayal ettiğini anlatsın.

Erken aday belirlemek oldukça önemli. Bir de bir şey sormak istiyorum: Mesela, Başakşehir’de erken seçim istiyor musunuz? Eğer erken seçim istiyorsak, erken seçimin adayını da bir an önce belirleyip yola çıkmamız gerekiyor.

Değerli büyüklerim, kıymetli yol arkadaşlarım, bir de şu var: "Memleketin başka derdi kalmadı, seçim mi konuşacağız? Bir sürü dert varken ön seçim mi konuşacağız?" diyenler olabilir. Ama 102 yıllık bir siyasi parti, aynı anda birçok şeyi yapabilme kapasitesine ve potansiyeline sahip olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, 102 yıllık bir partidir. Sakarya Savaşı devam ederken Atatürk ve arkadaşları Milli Eğitim Şurası’nı toplamış. Sakarya Savaşı devam ederken Anadolu Medeniyetler Müzesi açılmış. Dolayısıyla, 102 yıllık bir çınar aynı anda birçok şeyi yapabilir.

Lütfen 23 Mart’ı sadece bir cumhurbaşkanı adayını belirlemek olarak görmeyin. 23 Mart, değerli büyüklerim, kıymetli yol arkadaşlarım, biz Türkiye'nin ikinci Kurtuluş Mücadelesi’ni veriyoruz ve bu mücadele çetin bir mücadele.

Bugün üç ilçeyi gezdim. Sabah günün erken saatinde bir televizyon programına çıktım. Yani yaklaşık 81 saattir konuşuyorum. Buradan çıkacağız, bir toplantı yapacağız ve 23 Mart’a yönelik dijital ortamda bir toplantıyı gerçekleştireceğiz. Tamamen 23 Mart’a odaklı bir süreç yürütüyoruz.

Peki, niye bu kadar büyük bir çaba içerisindeyiz? Çünkü biz Türkiye'nin ikinci Kurtuluş Mücadelesi’ni veriyoruz. Ve 23 Mart, bu mücadelenin çok önemli bir adımı.

Diyeceksiniz ki, "Ya, neden bir güne bu kadar büyük bir misyon yüklüyorsun?" 23 Mart nedir biliyor musunuz? Hani diyorlardı ya, "Demokrasi bir tramvaydır. Bu durakta inerim, öbüründe binerim." 23 Mart, demokrasiyi bir tramvay olarak görenlere cevap verme günüdür! 23 Mart, cumhuriyetin kurumlarını her gün geriye götürenlere cevap verme günüdür! 23 Mart, siyasallaşan yargıya ve yargıyı siyaseti dizayn etmek için kullananlara cevap verme günüdür!

Daha bir buçuk hafta önce Hasret Gültekin ve Muhlis Akarsu’nun katillerini serbest bıraktılar. 23 Mart, onlara cevap verme günüdür!

Bundan iki hafta önce mecliste bir milletvekili, "Atatürkçülük bir zehirdir ve bu topraklardan temizlenmelidir." dedi. 23 Mart, Atatürkçülüğü bir zehir olarak görenlere cevap verme günüdür!

23 Mart, dosta güven, rakiplere korku verme günüdür! Bakın, düşman demiyorum. AKP’nin kusu, İmamoğlu’nun düşmanı olarak gördükleri olabilir. Ama biz kendi yüreğimizde öfkeyi, nefreti, kini yeşerten insanlar değiliz. 23 Mart, dosta güven verme, rakiplere korku verme günüdür.

Ve bu 23 Mart, aynı zamanda bu partinin öz evladına sahip çıkma günüdür!

Kim bu insan? Benim gibi ilçe başkanlığı yapmış biri. Beyzade Başkan gibi ilçe başkanlığı yapmış biri. Kendi ilçesinde CHP'nin bayrağını yükseltmiş biri. 2014’te İstanbul’da AK Parti’nin elinden sadece bir belediye alındı: Beylikdüzü Belediyesi. O belediyeyi alan kişi kimdi? Ekrem İmamoğlu. 2019’da İstanbul’u AK Parti’nin elinden aldı. Yetmedi, tekrar aldı. 2024’te bir kez daha kazandı.

23 Mart, Ekrem İmamoğlu'na sahip çıkma günüdür!