İnsanlık tarihinin başlangıcından beri yeryüzüne inşa edilmiş en önemli mabetlerden biri olan ve 29 Mayıs 1453 tarihinde Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u Fethederek Hz. Peygamberin Hadisi Şerifine nail olmasıyla birlikte fethin simgesi ve HAK’kın BATIL’a galebe çalmasının nişanesi olarak camiye dönüştürülen kutsal mabed AYASOFYA ya da aslına rücu eden gerçek adıyla “Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi” 85 (89) yıllık uzun bir aradan sonra nihayet, esaret zincirlerinden kurtularak bugün ibadete açılıyor. Bu özel günde Ayasofya hakkında bilgilerimizi tazelemenin iyi olacağı kanaatindeyim.

Ayasofya  "Aya" sözcüğü "kutsal, azize", "Sofya" sözcüğüyse Eski Yunancada "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden gelmektedir. Dolayısıyla "Ayasofya" adı "kutsal bilgelik" veya "ilahî bilgelik" anlamına gelir. Ayasofya mimari, tarihi ve manevi özellikleri nedeniyle dünya tarihindeki en önemli mabetlerdendir. Tarih boyunca Ayasofya 3 defa yeniden inşa edilmiştir bu sebeple 3 Ayasofya’dan söz edebiliriz.

Birinci Ayasofya;

  • İlk Ayasofya inşaatı; Hristiyanlığı imparatorluğun resmî dini ilan eden Roma imparatoru Büyük Konstantin (Bizans’ın ilk imparatoru I. Constantinus) tarafından başlatılmış ama bitirilmesi oğlu II. Konstantin döneminin sonuna kadar sürmüştür. Uzun bir inşaat süresinin sonunda I. Ayasofya 15 Şubat 360’ta açılmıştır. Birinci Ayasofya geleneksel Latin mimarisi stilindeki bir sütunlu bazilika olup, çatısı ahşaptı ve önünde bir atrium (avlu) bulunmaktaydı. Birinci Ayasofya 20 Haziran 404’te Konstantinopolis Patriği Aziz İoannis Hrisostomos'un, İmparator Arcadius'un eşi İmparatoriçe Aelia Eudoksia ile çatışmasından dolayı sürgüne gönderilmesinin ardından çıkan isyanlar sırasında yakılarak büyük ölçüde tahrip olmuştur.

İkinci Ayasofya;

  • İlk Ayasofya’nın isyanlar sırasında yakılıp yıkılmasından sonra, imparator II. Theodosius  Ayasofya’nın tekrar inşa edilmesi emrini vermiş ve İkinci Ayasofya’nın açılışı onun zamanında, 10 Ekim 415’te gerçekleşmiştir. İkinci Ayasofya da İlki gibi 13-14 Ocak 532’de Nika ayaklanması sırasında yakılıp yıkılmıştır.

Üçüncü Ayasofya;

  • İkinci Ayasofya’nın 23 Şubat 532’de yıkılmasının hemen ardından imparator 
    I. Justinianus önceki halinden tümüyle farklı, daha büyük ve kendisinden önce gelen imparatorların yaptırdıkları kiliselerden çok daha görkemli bir kilise inşa ettirmeye karar verdi. I. Justinianus Ayasofya’nın yeniden inşaedilmesi için  fizikçi Miletli İsidoros ile matematikçi Trallesli Anthemius’u mimar görevlendirdi. 23 Aralık 532'de başlayan inşaat 27 Aralık 537'de tamamlandı ve ibadete açılmış oldu. Ayasofya’nın inşası ile ilgili onlarca efsane mevcut ama tafsilatı uzun sürer diye bahsetmeyeceğim.

Ayasofya, bin yıl boyunca Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi'nin merkezi olmuştur. 1054 yılında Patrik I. Mihail Kirularios'un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesiyle, Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmış Roma (Vatikan) Batı Katolik Kilisesinin merkezi, Ayasofya ise Doğu Ortodoks Kilisesinin merkezi olmuştur.

Ayasofya Latin İstilası (1204-1261) sırasında yağmalanmış ve Roma Katolik Kilisesi’ne bağlanmıştır. Ayasofya 1261'de tekrar Bizanslılar’ın kontrolüne geçtiğinde tekrar Ortodoks Kilisesine bağlanmıştır.

Ve nihayetinde 29 Mayıs 1453 Salı günü Fatih Sultan Mehmed Han Tarafından İstanbul’un fethedilmesiyle birlikte bizzat Fatih Sultan Mehmed Han Tarafından kılıç hakkı olarak alınmış camiye dönüştürülmüştür. Fetihten 3 gün sonra 1 Haziran 1453 Cuma Günü Hutbeyi bizzat Fatih Sultan Mehmed Han okumuş ve Akşemseddin hazretlerinin imamlığında ilk Cuma namazı kılınmıştır. Ayasofya böylece fethin mührü ve simgesi haline gelmiştir. Ayrıca Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya Camii için “Ebul Fetih Muhammed Han Vakfı” adıyla vakıf kurmuş ve yüzlerce sayfalık vakfiye senedinde aynen şunları yazdırmıştır:

  • “Kim Bu Ayasofya’yı Camiye Dönüştüren Vakfiyemi Değiştirir, Bir Maddesini Tebdil Eder, Onu İptal Veya Tedile Koşarsa…
  • Fasit Veya Fasık Bir Teville Veya Herhangi Bir Dalavereyle Ayasofya Camisi’nin Vakıf Hükmünü Yürürlükten Kaldırmaya Kastederse…
  • Aslını Değiştirir, Füruuna İtiraz Eder Ve Bunları Yapanlara Yol Gösterir, Yardım Ederse…
  • Kanunsuz Olarak Onda Tasarruf Yapmaya Kalkar, Camilikten Çıkarır Ve Sahte Evrak Düzenleyerek, Mütevellilik Hakkı Gibi Şeyler İsterse…
  • Yahut Onu Kendi Batıl Defterine Kaydeder Veya Yalandan Kendi Hesabına Geçirirse…
  • Huzurunuzda İfade Ediyorum Ki, En Büyük Haramı İşlemiş Ve Günahı Kazanmış Olur.
  • Bu Vakfiyeyi Kim Değiştirirse; Allâh’ın, Peygamber’in, Meleklerin, Bütün Yöneticilerin Ve Dahi Bütün Müslümanların Ebediyen Laneti Onun Ve Onların Üzerine Olsun…
  • Azapları Hafiflemesin, Haşr Gününde Yüzlerine Bakılmasın.
  • Kim Bunları İşittikten Sonra Hala Bu Değiştirme İşine Devam Ederse, Günahı Onu Değiştirene Ait Olacaktır.
  • Allâh’ın Azabı Onlaradır.
  • Allâh İşitendir, Bilendir.”(Fatih Sultan Mehmed Han)

Ayasofya uzun tarihi boyunca birçok kez tamir edilmiştir. Daha İstanbul fethedilmemişken bile Bizans’ın talebi üzerine Sultan II. Murad tarafından gönderilen para ve mimarlar marifetiyle tamir edilmiş, hatta mimar tamiratın bitiminden sonra Sultan II. Murad’a “Hünkarım tamirat sırasında minarelerin kaidelerini de hazırladım.” diyerek, Osmanlı’nın fethi ne kadar önemsediğini ortaya koymuştur.

Ayasofya’nın ilk minaresini Fatih Sultan Mehmed Han, ikinci minaresini Sultan II. Beyazıd, üçüncü ve dördüncü minareleri ise Sultan II. Selim tarafından yaptırılmıştır. Minarelerinin farklı olma sebepleri bundandır. Daha sonra Sultan I. Mahmud tarafından kütüphane inşa ettirilmiştir. Bunların dışında birçok Osmanlı padişahı Ayasofya’yı ihya etmiştir. Zamanla yıpranan Ayasofya’nın Osmanlı dönemindeki en büyük tamiratı Sultan Abdulmecid tarafından ünlü mimar Gaspare Fossati’ye yaptırılmıştır. Ayasofya’nın son tamiratı Sultan II. Abdülhamid tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca Ayasofya'da II. Selim, III. Murat, III. Mehmet, I.Mustafa ve I.İbrahim ile bazı şehzade türbeleri bulunmaktadır.

Sultan Vahdettin zamanında İstanbul işgali sırasında İngilizler tarafından çan takılmak istenmiş ama Sultan Vahdettin’in Maiyyet-i Seniyye Bölüğüne verdiği “Çan takmaya teşebbüs edenleri vurun, hatta muvaffak olamazsanız Ayasofya’yı patlatın” emirleri ve dirayetli duruşu sayesinde bu gerçekleşmemiştir.

Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Ayasofya’nın kaderi değişmeye başlamıştır. 1931’de Rockefeller ailesinin finanse ettiği Amerikan Bizans Enstitüsü adına arkeolog enstitü başkanı Thomas Whittemore Ayasofya Camii’ndeki mozaikleri tamir için özel izin aldı ve bu tarihten itibaren restorasyon bahanesiyle Ayasofya Camii fiilen ibadete kapatılmış oldu. 1934’te İnönü’nün Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Abidin Özmen, camiyi vakıflardan alıp kendi bakanlığına bağladı. Bu sorada Balkan Antantı nedeniyle Yunanistan’la iyi ilişkiler kurma fikri gündemde idi ve müzeye dönüşürme fikri de bu sırada ortaya çıktı. Atatürk bu iş için 1’i Alman 9 kişilik bir komisyon kurdu. Prof. Eckhard Unger dışındakiler, ibadete kapatılmasını tavsiye etti. Eckhard, ibadethane olarak kullanılırsa, caminin daha iyi bakılacağını düşünüyordu. Fakat Bizans Entitüsü (Whittemore/Rockefeller) ve Yunanistan’nın Ayasofya’nınmüzeye çevrilmesi hususunda baskıları yoğundu ama asıl talepleri Ayasofya’nın Kiliseye çevrilmesi idi.

Bu baskılar neticesinde 24 Kasım 1934’de bakanlar kurulu kararıyla, parasızlık ve “Bütün Şark âlemini sevindireceği (Garp yerine Şark neden sevinecekse)” gerekçesiyle Ayasofya müzeye dönüştürüldü ve nihayetinde 1 Şubat 1935’te de müze olarak halka açıldı.

Kararda ibadete kapatılma ifadesi geçmiyordu. Ama Özmen’in başvekâlete gönderdiği teklif yazısındaki, “Ayasofya, müzeye çevrildiği takdirde İstanbul’un turistik değeri bir kat daha artacaktır. Ayasofya’da namaz kılanlar pek yakınındaki büyük küçük birçok camide dinî vazifelerini yapabileceklerdir” ifadesi maksadı ortaya koymaktadır.

    Ayasofya müzeye çevrilince, halıları dağıtıldı, kütüphanesi çöpe atıldı, şamdanları eritildi, 1847-1849 yılları arasında dönemin en ünlü hattatlarından Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan o müthiş hat levhalar ise çok büyük olduğu için çıkarılamayıp depoya kaldırıldı. Bu hat levhaları Adnan Menderes devrinde tekrar asıldı. Ayasofya Cami’nin yanındaki Ayasofya Medresesi de yıkıldı. 

Daha acısı Ayasofya’nın minareleri yıkılmaya çalışılmıştır. Halkın tepkisini ölçmek için Küçük Ayasofya’nın minareleri yıkıldı ve halkın reaksiyon göstermemesi üzerine Ayasofya Camisinin de minarelerinin yıkılmasına karar verildi. İbrahim Hakkı KONYALI’nın aktardığına göre; “1934’te Tan gazetesinde iken Arkeoloji Müzesi mimarı Kemal ALTAN geldi. Ağlayarak, “Hoca, bugün Ankara’dan gelen emir üzerine Küçük Ayasofya’nın iki minaresini temeline kadar indirdik. Bu gece de Ayasofya’nın dört minaresini indireceğiz” dedi. Bunun üzerine kendisine “Minareler kubbenin desteğidir; yıkılırsa, Ayasofya da yıkılır”  mealinde bir rapor yazdırttım. Bunun neşri üzerine yıkımdan vazgeçildi.” 

Neticede Ayasofya Cami’nin minareleri yıkılmaktan hatta Ayasofya Kiliseye döndürülmekten kurtuldu ve müze olarak kullanılmak üzere uzun sürecek esaretinde “Zincire Vuruldu.” Bu tarihten sonra Ayasofya bütün islam aleminin kanayan yarası haline geldi. 

Ayasofya’nın müzeye çevrilmesiyle ilgili 3. Cumhurbaşkanı Celal BAYAR 1943 yılında gazetelere verdiği bir röportajda “Yunan Başbakanının Balkan Antantı’na Katılma Konusunda Yunan Kamuoyunu Rahatlatmak İçin Ayasoyfanın Kilise Yapılamıyorsa, Hiç Değilse Müzeye Çevrilmesini İstediğini” ve Ayasofyanın müzeye çevrildiğini beyan etmesi dikkat çekicidir.

1950’den sonra Demokrat Parti iktidarıyla birlikte halkın manevi değerlerinin üzerindeki baskı azalınca (özellikle ezanın aslına rücu ettirilerek Arapça okunmasının önündeki engellerin kaldırılmasıyla) Ayasofya’nın Cami’ye dönüştürülmesi dillendirilmeye başlandı. 1952 yılında Demokrat Parti Muhalifi gazeteci, Ahmet Emin Yalman; “Ayasofya’yı cami yapmak isteyen mürtecilerin (irticacı/gerici) başı ezilmelidir.” diyerek bir yazı yazdı.Bu yazısından sonraki bir Malatya ziyareti sırasında o dönem lise öğrencisi olan Hüseyin Üzmez tarafından vurularak ağır yaralandı. Bu olay nedeniyle ortalık karışınca demokrat parti Ayasofya’yı camiye çevirme fikrinden vazgeçti.

Necip Fazıl KISAKÜREK ve Osman Yüksel SERDENGEÇTİ olmak üzere birçok mütedeyyin münevver Ayasofya’yı dava edindi, yazılar yazdı, nümayişler (eylem) yaptı, konferanslar düzenledi ve Ayasofya’nın tekrar Camiye çevrilmesi için büyük çabalar sarf edildi ve bedeller ödendi. Hatta Milliyetçiler Derneği Başkanı Bekir BERK Ayasofya’nın camiye çevrilmesi için verdiği dilekçe yüzünden “İDAM”la yargılandı.

Demokrat partiden sonra Milli Görüş lideri Necmeddin ERBAKAN başta olmak üzere tüm sağ siyasetçiler Ayasofya’nın camiye çevrilmesi için çaba sarf ettiler. Neticede Aysofya camiye çevrilemese de Sultan Abdulmecid’in yaptırdığı Hünkâr Mahfili, 8 Ağustos 1980’de Süleyman Demirel tarafından ibadete açıldı ve Ayasofya’dan tekrar ezanlar okunmaya başlandı. Fakat uzun sürmedi zira, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra eskiye dönüldü ezan okunması ve namaz kılınması tekrar yasaklandı.

1992’de 8. Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın telkini ile Başbakan Yıldırım AKBULUT Hünkâr Mahfili’ni tekrar ibadete açtı; Ayasofya’yı camiye çevirmeyi de vaat etti ama muvaffak olamadı.

Ayasofya'da 1 Temmuz 2016'da düzenlenen Kadir Gecesi programında, sabah ezanı okundu.

20 Ekim 2016'da Ayasofya'nın ibadete açık olan bölümü Hünkar Kasrı'na, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından uzun yıllardan sonra ilk kez asaleten imam atandı(Kurra Hafız Önder Soy). 20 Ekim 2016 itibarıyla Hünkar Kasrı bölümünde vakit namazları kılınmaya ve minarelerinden Sultanahmet Camisi ile 5 vakit çifte ezan okunmaya başlandı.

İstanbul'un fethinin 567. yıl dönümünün kutlandığı bu yıl ise 29 Mayıs 2020 tarihinde Ayasofya içinde Fetih Suresi okundu.

23 Temmuz 2020 tarihinde Ayasofya Camisine Marmara Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Mehmet BOYNUKALIN, İstanbul Yeni Cami Hatibi Ferruh MUŞTUER, İstanbul Fatih Cami İmam Hatibi Bünyamin TOPÇUOĞLU' imam olarak, Mehmet Hadi DURAN, İbrahim ÇOBAN, Şükrü ASILEREN, Alpcan ÇELİK, Rıdvan AKBAŞ ise müezzin/kayyım olarak atandı.

Velhasıl Kelam;
Fethin ve İslam’ın Mührü,
HAK’kın BATIL’a, “HİRA” Dağının çocuklarının, “OLİMPOSUN” çocuklarına galebe çalmasının nişanı,
Ayasofya’yı 1935’te taktığı “ZİNCİRLERDEN” kurtarmak,

85 yıl (89) süren uzun mücadeleler ve ödenen onca bedelden sonra Danıştay 10. Dairesinin 10 Temmuz 2020 tarihinde oy birliğiyle aldığı karar neticesinde. Ayasofya’nın müze vasfından çıkarılarak “Ayasofya-i Kebir Cami-i Şerifi” ismi ile aslına  çevirmek;
Türkiye Cumhuriyeti’nin doğrudan halkın oylarıyla seçilen ilk Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip ERDOĞAN’a nasip oldu. 

Ve nihayetinde, Hamdolsun bugün  yani 24 Temmuz 2020 Cuma günü kılınacak Cuma Namazı ile Ayasofya tekrar aslına Rücu Edecek, Fatih’in bedduası üzerimizden kalkacak, Ümmeti İslam üzerindeki büyük zilletlerden birinden daha kurtulacak. 

Allah Azze ve Celle Fatih Sultan Mehmed Han başta olmak üzere Ayasofya Camii’nin inşa, imar ve ihyasında ve dahi “müze vasfından kurtarılarak” tekrar camiye dönüştürülmesinde emeği geçen herkesten razı olsun. 

Darısı;
“Mescid-i Aksa”nın Siyonistlerden
“Mescid-i Nebevi” ve “Mescid-i Haram”ın (KABE) Vahhabiler’den kurtuluşuna inşAllah.
Amin…

Yazımı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın 10 Temmuz 2020 Cuma günü yaptığı tarihi konuşmadan bir kesit ile tamamlamak istiyorum.

  • ……“Bugün Türkiye, bir utançtan kurtulmuştur.
  • Bugün Ayasofya, inşa edildiği tarihten itibaren defalarca şahit olduğu yeniden dirilişlerinden birini yaşıyor.
  • Ayasofya’nın dirilişi, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir.
  • Ayasofya’nın dirilişi, dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesidir.
  • Ayasofya’nın dirilişi, sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir.
  • Ayasofya’nın dirilişi, Türk Milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir.
  • Ayasofya’nın dirilişi, Bedir’den Malazgirt’e, Niğbolu’dan Çanakkale’ye kadar tarihimizin tüm atılım dönemlerini yeniden hatırlayışımızın adıdır.
  • Ayasofya’nın dirilişi, şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir.
  • Ayasofya’nın dirilişi, Buhara’dan Endülüs’e kadar medeniyetimizin tüm sembol şehirlerine verdiğimiz bir gönül selamıdır.
  • Ayasofya’nın dirilişi, Alparslan’dan Fatih’e ve Abdülhamit’e kadar ecdadın tamamına vefamızın gereğidir.
  • Ayasofya’nın dirilişi, Fatih’in fetih ruhunu şad etme yanında, Akşemsettin’in maneviyatını, Mimar Sinan’ın estetiğini ve zevkini de yeniden gönlümüzde canlandırmaktır.
  • Ayasofya’nın dirilişi, insanlığın özlemle beklediği temeli adalet, vicdan, ahlak, tevhid ve kardeşlik olan medeniyet güneşimizin yeniden yükselişinin sembolüdür.
  • Ayasofya’nın dirilişi, bu mabedin kapılarındaki zincirler yanında, topyekûn gönüllerdeki ve ayaklardaki prangaların da kırılıp atılmasıdır.
  • Ezanın aslına döndürülmesinden 70 yıl sonra Fatih’in emaneti Ayasofya’nın da Cami olarak hizmete girmesi, gecikmiş bir yeniden silkiniştir.
  • Bu tablo, İslam coğrafyasının dört bir yanındaki sembol değerlerimize yapılan hoyratça saldırılara verilmiş en güzel cevaptır.”
  • Türkiye, son dönemde attığı her adımla, artık zamanın ve mekanın nesnesi değil öznesi olduğunu göstermektedir.
  • Millet olarak verdiğimiz tarihi mücadeleyle, temsilcisi olduğumuz medeniyetin aydınlık geleceği için maziden atiye tüm insanlığı kucaklayan bir köprü kuruyoruz.
  • İnşallah bu kutlu yolda yürümeye, durmadan, duraksamadan, yılmadan, azimle, fedakarlıkla, kararlılıkla, menzile ulaşana kadar devam edeceğiz.”……..(Recep Tayyip ERDOĞAN)

                                        İsa PERİ

                                    24 Temmuz 2020-Cuma