Ben hep vatanını milletini seven bir çocuktum, küçükken çok başarılı olmasa da 5 yaşında İstiklal Marşı’nın on kıtasını da okuyup sonunda ağlardım. Henüz 5 yaşında çok anlam yüklerdim topraklarımıza..
Ülkemde iyi ne olsa sevindim canı gönülden, böyle uzaktan da değil hep en içten en yakından sevindim. Ama hep iyiler olmuyor maalesef.. Hayatımızda da öyle değil mi zaten? Kimin her günü iyi ve güzel geçiyor ki? Ülkem de öyle, toprağına ateş düşünce ciğerlerimin solduğunu evladım olsa bu kadar acır mıydı canım dediğimi biliyorum.. Dünyaca etkilensek de hastalıktan, denir ya evinin içi başkadır diye ülkemde can veren her vatandaşa üzüldüm, üzüldük. Amaaaa… Bu başka bir acı, bu ne nefes aldırıyor ne uyku uyutuyor.. Önlemimizi alamadık be ülkem… Kolumuz kanadımız kırıktı sanki böylesine etkilendik.
Bu acıya 6 Şubat sabaha karşı 05.00‘de bir telefonla uyandırıldım. Telefonda telaşlı bir ses ve şu cümle; “çok kötü taş üstünde taş kalmamış çok kötü…” Uyku sersemliği tabi anlayamadım önce, “ne oldu, ne diyorsun anlamıyorum” dedim. Arayan kuzenimdi ve tekrar etti “Kuzen Hatay ve çevresinde büyük bir deprem olmuş çok kötü ve telefonlar çalışmıyor amcama ulaşamıyorum” dedi. Yani ulaşamadığı benim de dayımdı.. O kalp atışım telefondan son dakika haberlere bakarken bir taraftan da televizyonu açışım kaç saniye sürdü bilmiyorum. Tüm kanallarda kırmızı son dakika bantları yanıp sönen yazılar ve bir felaket teması... Henüz ne olduğunu kimse bilmiyordu. Halbuki uyarılmıştık biz, yüzlerce, binlerce kez uyarılmıştık… Neden dinlememiştik bilim insanlarını bu felaket olmadan?
Kahramanmaraş merkezli 7.7 şiddetinde bir DEPREM meydana gelmişti. Pazartesiler kötü derdik hep ama ben hiç bu kadar kötü bir Pazartesi hatırlamıyorum.. Zaman geçmeden kan bağım olan yakınımdan güzel haber alırken kan bağım olmayan ülkem insanından acı haberleri almaya başlamıştım..
Felaket çanları çalıyordu sanki tek bir il değildi yıkıp geçtiği depremin 10 koca ilden bahsediyorlardı… Neydi gerçekten bu rüya olsun çok istedim.. Binlerce enkazı ve o enkazın altındaki insanları düşünmek kalbimi çok acıtıyordu… Ne yapacağını bilemedi Türkiye 4. Seviye alarm verilirken bir deprem daha oldu ve üstelik artçı depremler durmuyorken.. Kahramanmaraş, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa’da, taş üstünde gerçekten taş kalmamıştı. Gerçekten ülkemin ciğerleri ilk kez böyle derin kanamıştı…
Yaramızı sarmak için tüm dünya seferber olmuşken Enkaz doluydu Doğu'mun her bir köşesi. Tüm Türkiye’nin tek yürek olduğunu bir kez daha görmek duygulandırıyordu bir taraftan da insanı. 16 binden fazla bina yıkılmıştı, gerçekten olmuş muydu bu? İnanın halen kötü bir kabus gibi. İnsanlarımız ölüyordu.. Nasıl yetişeceğiz demeden çabalıyordu tüm Türkiye. Bekliyordu vatandaşlar arama kurtarmayı. Bu enkazların altından çıkartılan insanlar sağ da olsa bizimdi ölü de... Tüm ülkenin kalbi biliyorum ki deprem bölgesinde ve bir şey daha biliyorum ki bu acı bize çok ağır..