10 Ocak, çalışan gazeteciler günü. Gazetecilik mesleğini icra edenleri onurlandırmak, fedakarlıklarını takdir etmek için kutlanan bu anlamlı gün, beni her yıl derin düşüncelere sevk ediyor. Bu meslekte 11 yılı geride bıraktım. Kalemimi, meslek ahlakını, sorumluluklarımı ve özgürlük sınırlarını tekrar tekrar sorguladığım bir zaman dilimi oldu bu. Ama şu soruyla başlamak istiyorum: Ben gerçekten bu mesleği hakkıyla yapabiliyor muyum?
Şahsen elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Haber yazarken, bir olguyu değerlendirirken ya da bir hikayeyi şekillendirirken, vicdanımı rehber edinmeye çalışıyorum. Ancak vicdan, zaman zaman çok ağır bir yükle gelir. Yakınlarımın "Bu haberi yazma," "Bu konuya girme," dedikleri anlar oldu. Bazılarında sustum, bazılarında ise tüm baskılara rağmen gerçeği yazmayı tercih ettim. Gazetecilik, bir gerçeği ortaya çıkarmak kadar o gerçekle yaşamayı da gerektiriyor.
Bu meslekte beni en çok yaralayan şeylerden biri, meslektaşlarımın çektikleri zorluklar. Kimileri gerçeği yazdıkları için susturuluyor; kimileri, kalemlerini bırakmaya zorlanıyor. Son 20 yılda yaklaşık 1000 gazeteci yargılandı, özgürlüklerinden mahrum edildi ya da mesleklerini bırakmak zorunda kaldı. Birçoğu, sadece gerçekleri dile getirdikleri için. Bazı meslektaşlarımın kalemleri "kalemine sağlık" denirken, bazılarının kalemleri adeta kırıldı. Bu, gazeteciliğin hem ödülü hem de cezası.
Meslektaşlarımın maruz kaldığı fiziksel şiddet ise bu mesleğin en kara tarafı. Bazen bir haberi yaparken canından olan gazeteciler, bazen de karanlıkta kaybolan kalemler... Eylemleri takip ederken darp edilen, arada kalan ya da alanlara dahi alınmayan gazeteciler de bu mesleğin gerçek kahramanları. Onları düşününce, mesleğimizin ne kadar kritik bir sorumluluk yüklediğini bir kez daha anlıyorum.
Çalışan gazeteciler günü bir kutlama mı, yoksa bir dayanışma çağrısı mı? Bence ikincisi. Bu gün, gazetecilik mesleğini icra eden herkes için bir muhasebe günü olmalı. Gerçekleri yazarken yeterince cesur muyuz? Halkın haber alma hakkını ne kadar savunabiliyoruz? Kalemimizi hangi değerlerle bileyliyoruz?
Şu bir gerçek ki gazetecilik, sadece bir meslek değil; bir misyon, bir sorumluluk. Özgür basın, demokrasinin nefesidir ve o nefesi daraltmaya çalışan her güce karşı durmak bizim boynumuzun borcudur. O nedenle, bu meslekte geçirdiğim 11 yılda öğrendiğim şey şu oldu: Gerçeği yazmak, vicdanına sahip çıkmak kadar önemlidir.
Bugün, susturulan meslektaşlarımı, öldürülen gazetecileri, eylemlerde darp edilen ya da alana alınmayan meslektaşlarımı ve gerçeklerin üzerini örtmeye çalışan perdeyi düşürmeye çalışan tüm basın emekçilerini hatırlama günü.
İşte bu nedenle, çalışan gazeteciler günü hepimize kutlu olsun ama aynı zamanda uyarıcı olsun. Kalemimizi, sorumluluklarımızı ve cesaretimizi hep yanımızda tutmamız dileğiyle.