Otobüs durağında bekliyordum..
Hava da buz gibiydi,
Durağa yaklaşıp duran araca yaşlı bir teyze yaklaşıp çekingen sesiyle, “Eminönü ’ye gider mi?, Diye şoföre sordu.
Kadının ses tonu ne kadar sessiz ve sakinse, şoförün tepkisi de o kadar sert oldu;
“Orada yazıyor, bak oku, herkese cevap vermek zorunda mıyız, ne soruyorsun?”
“Eminönü ’ye gidiyor teyzem”, dedim.
Kadın arabaya binmeyip arka tarafa doğru geçti.
Üzüldüm ve kızdım şoföre..
Bir süre sonra araçta şoföre yaklaşıp; “Teyzeye neden o kadar sert davrandın. O kadar kelime edeceğine bir tek Eminönü diyebilirdin” dedim.
Bana da en az on dakika yüksek sesiyle bir sürü laf söylendi.
Yoldaki bir otobüse başka ne soru soru sorulur ki; bir ürünün fiyatını mı soracaktı, ya da yılbaşında gelecek zamları mı soracaktı?
Elbette bu otobüs nereye gidiyor, diye soracaktı.
Buna da bir tek kelime ile bir cevap versen ne olurdu?
Hiçbir şey demedim.
Çünkü ne desem tam tersini söyleyecekti.
Belli ki özel hayatında birileriyle kavgalıydı.
Çünkü kavgacı ve geçimsiz insanların özel hayatları da hep kötü olduğundan içindeki duyguları dışarı vurdukları bilinen bir gerçekti.
Karısıyla arası iyi olmayabilirdi, iş yaşamında sorunları olabilirdi.
Hem karısı, hem de sevgilisi olabilirdi ki tam stresli bir yaşamın ortasında yaşıyor da olabilirdi.
Ya da hatalı bir iş, gizli saklı bir dolap çevirmişte olabilirdi..
Öte yandan Dünya’da ki kavgaların temeli para ve aşk yüzünden yaşandığı da bilimsel bir gerçekti.
*
Öncelikle insan yaptığı işi sevecek.
Sevmiyorsa yapmayacak!
Yaptığımız işle ilgili insanlara yardımcı olmamız hepimizin görevidir.
Herkes çalışırken sakın, sessiz, içten davranışını, olgunluğunu elden bırakmadan yapması gerekeni yapacak iş hayatında.
Yüzüne tatlı bir tebessümde eklemesi görevidir ayrıca.
Sonuçta herkesin bir derdi var.
Kimisinin iş sorunu, kimisinin parasal durumu, kimisinin karı koca, sevgili kavgası var.
Derdi olmayan insan mı var?
Ben tanımıyorum, benim tanıdıklarımın hepsinin az çok bir derdi var!
*
İşini iyi yapanlarda çok var elbette..
Çünkü insanın özü güzeldir, ben hep buna inanmışındır.
Örneğin hafta sonu hastanedeydim.
Uzman doktorumuz değerli Seyit Ahmet Gürakan,
Deyim yerindeyse baba adamdır. Hastasıyla birebir yakından ilgilenir, sorunu bulur, yapılması gerekeni ertelemeden yapar sonuca varır. Yol gösterir, hastasının hastane sürecinde hiç yalnız bırakmaz. Çocukları sever, yaptığı işi severek, hakkını vererek yapan değerli bir hocamızdır. Hocam sizi seviyoruz. Ayrıca yardımcı asistanınızda sizin gibi mükemmel, çok iyi çalışkan, işini sahiplenmiş, süreçleri yakından takip edip her türlü desteği veren birisi. Betül Hanıma da selamlarımızı iletiyoruz. Tüm destekleriniz için sizlere çok teşekkür ediyoruz.
*
Diğer uzman Op. Doktorumuz değerli Yiğit Kültür,
Soyadı ne kadar yakışmış kendisine. Verdiği pozitif enerji ve tebessüm dolu sözleriyle insana tatlı bir güven duygusu veren değerli hocam mükemmel birisiniz. Hani insan hastaneye girerken bile kendini kötü hisseder ve enerjisi düşer; acaba bu ilacı alabilecek miyim, bu tahlil nasıl çıkacak gibi endişe yaşar ya, Yiğit Hoca bu endişeleri yansıtmayan bir hekimdir. Tüm destekleri için kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
*
Bu tür destekleri insanlara verebilen korku ve endişeyi yaşatmayan hekimler ne kadar önemli insanlar, değil mi?
Aslında toplum olarak hepimiz tatlı sözlere, tatlı dillere, sıcak samimi sohbetlere hasret kalmışız…
Dışardaki kavgalara, kadına şiddeti gördükçe kısacık yapılan sohbetler bile insanın yüreğine çok iyi geliyor.
İyi ki varsınız değerli dostlar..,
İyi ki varsınız güzel insanlar…
Bu arada doktora, kadına - kıza, daha doğrusu canlıya şiddet gösterenleri gerçekten uzun yıllar mahpushaneye atılması zorunlu bana göre.
Çünkü şiddet tedavi gerektiren bir çeşit ruhsal hastalıktır ve tedavi gerektirir.
İşin en vahim tarafı ise, yıllarca bilginin ve kitapların içinde olan birisine, hiç okumayan, araştırmayan, neyin neden nasıl olduğunun farkında bile olmayan insanların bilginin içindeki insanlara “kötü” davranması gerçekten kabul edilemez bir sorun..
Hastane ve doktorlardan söz etmişken bu güzel anekdotu eklemeden olmaz…
*
Adam karısı ile birlikte doktora gider. Muayene bittikten sonra doktor odasından çıkıp kadının yanına gelir ve;
- Kocanızın ölmemesini istiyorsanız şu kağıda yazdıklarımı harfiyen uygulayın, der.
1. Sabahları güler yüzle bir kahvaltı hazırlayın ve işe mutlu gitmesini sağlayın.
2. Öğlenleri eve geldiğinde güler yüzle karşılayın ve güzel bir öğle yemeği ile takdir edildiğini hissettirin. Böylece günün geri kalanını iyi geçirmesini sağlayın.
3. Akşamları eve geldiğinde özellikle yemek güzel olmalı. Yemekten sonra iyi dinlenmesini sağlayın, hatta ayaklarına masaj yapın.
4. Haftada en az üç kere akşamları beraber dışarı çıkıp gezin. Eğer bu dediklerimi yaparsanız kocanızın sağlık yönünden hiçbir sorunu olmayacak...
5. kocanızın bir dediğini iki etmeyin, canı ne istiyorsa hemen yerine getirin, hiçbir isteğine itiraz etmeyin… Ancak böyle davranırsanız uzun yaşar, sağlıklı olur aksi halde kaybedersiniz!
Tamam, der adamın karısı. Siz hiç merak etmeyin ben ona çok iyi bakarım…
Eve geldiklerinde adam karısına sorar;
- Doktor sana ne dedi?
Karısı cevap verir;
- Ölecekmişsin!
Teşhis, tedavı ve sonuç bu olsa gerek!!!
[Sosyolog Aşk Yazarı Mustafa Çifci, Aralık 2024]