İnsanoğlu bu, şaşar da beşer de.

Çok sevdiği bir kişiye ağzını geleni sinkaf ederken, hiç tanımadığına sevgi sözleriyle öpeceğim diye sarılır. Bazen maksadının dışında kelimeleri şekillendirip, bazen de haddini aşıp söylenmeyecek yerde söylenmemesi gereken bir şeyi söyler..

Dedim ya insan bu şaşar da beşer de..

Her toplumun kendi dinamikleri, kendi içinde yazılı olmayan kuralları vardır. Toplumu oluşturan bireylerin bu kurallara uyması, toplumun genelinden farklı olan aykırı fikir ve düşüncelerini kimseyi rahatsız etmeden, ötekileştirmeden incitmeden yaşamakla mükelleftir. Özgürlükler bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitmelidir. Bu toplum içinde yaşayan her bireyin toplumun huzur ve mutluluğu için uyması gereken bir kuraldır.

Toplumun bir parçası olduğu halde toplumun genelinden farklı yaşayan bir kesim de vardır ki, düşüncelerini fikirlerini giyim ve yaşam tarzları kendi hitap ettikleri ya da onu takip edenler ile aynı düzlemde olması gerekir. Bunun sebebi kendi tabanlarını veya sevenlerini kaybetmemek, kendi destekleyicilerini veya takipçilerini, fikri ve davranışsal eksenlerinde tutup varlıklarını sürdürmektir.

Siyasetçiler ve sanatçılar bu fikirleri, söylevleri, düşünce ve hayat tarzlarıyla toplumun genel normlarından ayrışırlar.

Sanatçı GÜLŞEN, toplum bir kısmına bundan dört ay evvel aklı selim kimsenin onaylamayacağı bir genellemede bulunmuş, bir çalışma arkadaşına maksadını aşan bir espri ile toplumun bir kısmını töhmet altında bırakıp rencide edebilecek bir söz söylemiş..

Bu davranış Nisan ayında Bir cep telefonundan çekilen ve toplamda 2 saniyeyi aşmayacak bu cümleyi, biz söylendiği günden tam 4 ay sonra öğreniyoruz. Bu güne kadar konusu olmayan servis edilmemiş bu söz 4 ay sonra bir anda Türkiye’nin gündemi oluyor. Sonrasında süreç ise, söyleyen kişiyle alakalı soruştuma başlatılması Soruşturmanın hemen ardından aynı gün adaletin keskin kılıcının nasıl oluyorsa bu kadar hızlı tecelli ederek kişinin tutuklanmasıyla gündemimize giriyor…

Sanatçı Gülşen, sanatçı diyorum çünkü toplumun büyük kesimince zevkle dinlenilen birçok şarkının söz yazarı ve bir cok müziğinin yapımcısı olan bu kişiyi kategorize edip şarkıcılığın aşağı bir meslekmiş gibi sanatçı yerine şarkıcı denmesine karşı biri olarak; Şarkıcı diye telaffuz edip geçilecek bir karakter ya da kişi değil Gülşen. Severiz sevmeyiz, tasvip ederiz, etmeyiz. Ama Türkiye’nin müzik almanağına girmiş, yaklaşık 20 senedir sayısız unutulmayacak eser bırakmış bir kişiden bahsettiğimizi unutmamak gerekir.

Gülşen neden mi tutuklandı?

Türk Ceza Kanunu'nun 216. maddesi kapsamında; Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağıladığı, fiilin kamu barışını bozmaya yönelik olduğu gerekçesiyle…

Türk'ün ya da kendini ben türküm diye tanıtan her kesin en kati manevi değeri kırmızı noktası olan Atatürk’ün ananesine "fahişeydi" diyen, daha birkaç gün önce "namaz kılmayanın katli vaciptir" diyen, vakıflarda 48 çocuğa tecavüz ve taciz kanıtlanmışken bu iğrençliğin vuku bulduğu yerlere araştırma teklifinin reddiine alkış tutanlar ile Gülşen’in tutuklanmasına alkış tutanlar aynı kişiler oluyor.

Neden mi?!

Manevi bir ilahi değeri olmayan, semavi hiçbir unsurla eşleşmeyen, Milli Eğitim Bakanlığı'nın  bir öğretim kurumunun; Meslek Lisesi, Anadolu Liseleriyle aynı statüde olan İmam Hatip liselerini tamamen bir siyasi bir algıyla, ilahileştirilip dokunulmaz hale getirilmesi. Elle tutulur Hiçbir kanunsa dayanağı olmadan bu kurumla alakalı maksadını aşan hadsizce bir cümle kurdu diye topluma malolmuş bir sanatçıyı mevcutlu bir şekilde ifadeye alıp jet hızıyla tutuklanması kodlanmış bir adaletin getirisinden başka bir şey olamaz.

Kaotik bir adalet, adalet değildir. Ötekileştiren bir düzen, farklılıkların sesini kısmak için kurgulanmış bir yapı yürütmenin isteğine göre şekillenen bir hiç bu kadar bariz olmamıştı.

Bugün birilerini mutlu etmek için kodlanmış bir adalet anlayışıyla toplum vicdanını hiçe sayıp karar verenler. Gerçek adalet anlayışından uzak olup kodlanmış bir adaletin unsurlarıdır.

Düdük kimdeyse cavuş odur zannedenler, adaleti kendi menfaatlerine göre şekillendirenler ve şekillenmesine olanak sağlayanlar; Düdük el değiştirdiği zaman ne yapacaklar?

O yüzden kodlanmamış kaotik olmayan kişiye ve görüşe inanışa hayat tarzına göre şekil almayan. Bağımsız kişilerin inisiyatifleri doğrultusunda işleyen değil. Anayasa ve ceza kanununun yazıldığı metinlere göre hür irade ve vicdanla işleyen saf ve gerçek adalet hepimize lazım olacak..

Mevcudu ne kadar kırıp parçalarsanız tamiri o kadar zor olacaktır. Bir gün kanunu kanunsuzca uygulayanların da adalete ihtiyacı olacaktır. O zaman keşke bu hale getirmeseydik demeyeceğiniz bir adalet sistemine ihtiyaç duyacaklar. Hiç kimse paramparça edilmiş bir adalet sisteminde yargılanmak istemez..

Siz istermisiniz?