İnsan tek başına bir evrendir. Bir samanyolundaki yıldızların sayısından daha fazla hücre taşıyoruz. Bizi oluşturan bütün hücrelerin herbiri birbirini umursamıyorda. Bu kadar mükemmel yaratılan insan ona bahşedilen en büyük serveti, aklı kullanamıyor. Gidip yarasa çorbası içiyor mesela...

Bütün kutsal kitaplar, kötülükten, pislikten uzak durun diyor, eline alıp kendi dilinde okuyup anlamıyor da...

Zamanla insan evrenin değiştiğini düşünsede, değişen biziz. Dünya her gün aynı rüzgarları estiriyor, aynı güneş doğuyor. Ağaçlar vaktinde çiçek açıp meyve veriyor. Ama insan, o samanyolu kadar hücreye sahip insan kendi isteği için ağacıda kesiyor, denizide kirletiyor. Sonra bizim zamanımız böyle değildi diyor. Değildi tabii...

Küçükken uyuyup uyanınca her şey geçerdi. Sen uyu sabaha bir şeyin kalmaz derlerdi. Kalmazdı da , geçerdi gerçekten. Karnımız ağrıyınca şekerli su içerirlerdi, öksürünce wiks sürerlerdi. Aspirin vardı hasta iken en çok kullanılan. Ihlamur demlerlerdi, pekmez kaynatırlardı. Palıza diye bir muhallebi vardı. Buğday nişastası ve sütle , süt yoksa suyla pişen. İçince öksürük möksürük kalmazdı. Aynı bardaktan su içip ne kadar sağlıklı kalabilmişiz. İçsenize şimdi ortak bardaktan suyu.

 Karnı  ağrıyana şekerli su içirsenize. Ne içtiği şeker şeker, ne de içtiği su , su değil. Aman karnım ağrıyor demeyin, artık karnı ağrıyana tomografi , emar, ultrason ne varsa çekiyorlar. Öksürene envai çeşit test yapıyorlar.  

                                 ***

 Amerikan aksiyon filmleri gibi son günlerde hayatımız. Her şeye alıştık. Bir uçak düşüyor, bir kıta cayır cayır yanıyor. Deprem bitiyor, çığ başlıyor, o bitiyor onlarca şehit haberi, gözümüzün yaşı kurumadan tak korona diye bir illet.

Zor zamanlarda ne kadar insanız onuda görüyoruz.

Herkes kendini düşünüyor. Sanki ölenler filmin figüranları. Kimse kimseyi umursamıyor. Marketteki sütleri evine depolarken, başka bir annenin de o sütlere çocukları için ihtiyacı olacak demiyor. Utanma sıkılmada kalmamış. Açmış son model arabasının bagajını tepeleme erzak yığmış. Dememişki bir amca , bir teyzede bunlara ihtiyaç duyar mı? Sorsan , “onun kısmetinde yokmuş” der. Halihazırda bahanesi vardır. Kendini avuttuğu sebebidir kısmetinde yokmuş!

 Bizde bir ruh hali var. Anlık unutma hali. Biraz kaderci , biraz kısmetçi. Bir o kadar da bencil.

Halbuki kısmet nedir? Bölüşmektir. Eğer sen bölersen, benim payımı kendin alırsan kısmetimi almış olursun.  Kader’e gelince , ne demiş şair ;

“Kader beyaz kağıda sütle yazılan yazı, elindeyse beyazdan gelde sıyır beyazı”  

                                   ***

 Dünyanın düzenini bozarsak , denizde yüzmek yerine dev dalgalara maruz kalacağız. Ilık rüzğârlar yerine, hortumlarla uğraşacağız. Güneş artık ısıtmayacak, yakacak. Yağmurlar, tarlamızı süpürecek. Yarısını yiyip attığımız ekmek bizi aç bırakacak. Kirlettiğimiz , altın aradığımız siyanürlü topraklarda ot bitmeyecek.

 Dünya tek kullanımlık değildir. Sadece biz yaşamayacağız bu evrende. Kesilen ağacın yerine yenisini ekeriz diyerek bozduğumuz düzenin bedelini bütün dünya ödeyeceğiz. Açlık, kıtlık ve susuzlukla mücadele edeceğimiz günlerde uzak değil. Toprakları dağları eritip bitiren , çocukları düşünmeyen insanoğlu; sonunda sadece kendisini öldüren, çocuklara dokunmayan bir virüsle karşı karşıya...

 Dünyaca travma geçiriyoruz. Üstelik farkında bile değiliz. Öyle bir uyuyup uyanıncada geçmiyor fakat umutta hiç bitmiyor.

Her şeye rağmen ,kasvetli havayı dağılmalı ve huzurlu günler için umut hep olmalı. Ne demiş Mevlana;

“ÜZÜLME, ÇÜNKÜ YARADAN UMUDU EN ÇARESİZ ANLARDA YOLLAR. UNUTMA YAĞMURUN EN ŞİDDETLİSİ, EN KARA BULUTLARDAN ÇIKAR.”

EVRİM TOK