Geçtiğimiz yılın Ocak ayının ortasında facebook sayfamda durup dururken “Doğum günümü kutlayan dostlarıma teşekkür ederim” diye yazdım.
Amacım, facebook’un hatırlatması üzerine sanal alemde birbirinin doğum gününü öğrenip, ya da hatırlayıp, yüzünü görmeden, sesini duymadan, biraz da iş olsun torba dolsun diye birkaç kelimelik kutlama yazısı yazanları iğnelemekti. Ama doğum günüm olmadığı halde onlarca arkadaşım beni de kutladı..
Herkes iyi dileklerini ifade edince ben de hiç bozmadım ve bir tane büyükçe bir pasta yaptırıp, üzerine de “iyiki doğdum” yazdırdım, kendime bir de hediye alıp, eve geldim.
Eşim, “hayrola senin doğum günün değil ki, bu pasta da neyin nesi?” diye sordu. Oğlum, “baba doğum günün olduğunu söyleseydin hediye alırdık” dedi.
Ben de “doğum günleri mutlaka aynı gün kutlanmak zorunda değil, hediye almak için de doğum günü mü olması gerekir, benim canım bugün istedi” diye karşılık verdim ve bizim için plansız hesapsız bir eğlence vesilesi oldu.. Üzerindeki mumları söndürdükten sonra pastayı kesip yedik.. Aslında benim bir amacım da bu vesileyle, yaşadığım trajikomik bir olayı anlatmaktı...
Bir defa ben gerçek doğum günüm ne zaman bilmiyorum. Çünkü nüfus cüzanıma ilkokula başladığım yıl kavuştum. Orada doğum tarihim 1 Haziran yazıyordu. Anneme her sorduğumda “ben seni kışın doğurdum, dağlarda kar vardı. Gelinle de -büyük ağabeyimin eşi- kırklarımız karıştı” derdi. Hatta yedi aylık prematüre bir bebek olarak dünyaya geldiğimde, soğuktan donmayayım diye şöminenin –ocağın- önüne yatırmışlar ki ısınayım.
Zaten ölsem de ne ailede ne de dünyada değişen bir şey olmazdı. Çünkü sekiz kardeşin en küçüğü, kazan dibi olarak doğmuşum. Annem doğurduklarından iki fazlasını da düşük yaptığını söylerdi. Ben ilkokul çağına gelince köyümüzde heyelan belirtileri ortaya çıktı, topluca mezara girmeyelim diye başka yere taşıdılar. Afetzede olduk..Bu olay ailemiz için tamamen şehre taşınmamızın bir bahanesiydi sanki. Ağabeylerim zaten çoktan terk etmişlerdi köyü..
O yıl ilkokula kaydedildim. Ve ancak o zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olup, hüviyetime kavuştum. Yani o güne kadar ölseydim bu dünyaya geldiğim bile belli olmayacaktı. Okula benimle birlikte üç yaş büyük ablam, biri iki ay, diğeri iki yaş küçük yeğenlerimle birlikte kaydedildim.
Ancak benden küçük olan yeğenimin amcası konumunda olduğumdan, sanırım aramızda biraz büyük-küçük ilişkisi olsun diye benim doğum günümü ondan tam on beş ay büyük yazdırmışlar. Yeğenimin doğum gününü, ağabeyim unutmamak için evdeki Kuran-ı Kerim’in arkasına yazmış. Bu nedenle nüfus cüzdanındaki doğum günü doğruydu.. Çok sonraları gerçek doğum günümü bulmak için yeğenimin kimliğine baktım ve yaptığım hesap sonrası geldiğim nokta ocak ayının ortasıydı.
Rahmetli annemin dediği gibi karlı bir kış günü hayata merhaba demişim ama selamımı kimse almamış. Herhalde “gidici bu” diye düşünüp, duygusal bağ kurmak istemediler.. Eh..! İnsanın bu dünyada yiyecek ekmeği, içecek suyu varsa, yaşayarak başkalarının hayatına etki edecekse ve Allah da ömür vermişse, koşullar ne olursa olsun var olur...
Tesadüftür ki geçen hafta da tıpkı geçen yıl Ocak ayında olduğu gibi espri olsun diye facebook sayfama “doğum günümü kutlamayan hiç kimseye teşekkür etmiyorum” diye yazdım. Bu defa da kutlayan kutlayana. Hatta unuttuğu için özür dileyen bile oldu.. Ama vardır mutlaka bir hikmeti. Bu yüzden gelecek yıl gerçekten de 15 Ocak’ta doğum günü partisi yapmaya karar verdim.. Artık kutlamalar böyle sanal, kuru kuru olmaz herhalde.