Borcu yoktur” yazısı talep edilen işlemler

Kanunun 1 inci maddesiyle İdare aleyhine verilen Danıştay kararları nedeniyle Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerine yapılan, vadesi geçmiş borcun bulunmadığına ilişkin belge arama zorunluluğu bulunan ödeme ve işlemler arasına, mahkeme kararları ve icra dairelerinin ödeme veya icra emirleri üzerine yapılacak ödemeler de dâhil ediliyor. Borcu yoktur kapsamı bu madde ile daha da genişletilmiş oluyor. Daha önceki uygulamalarda Mahkeme ve İcra emirlerinden kaynaklı borçlar Borcu yoktur işleminin kapsamında değildi. Bu uygulama eleştirilere açıktır.

Hasılat Denetimi Getiriliyor

Kanunun 3'üncü maddesi ile son derece ucu açık ve eleştirilere yol açma ihtimali yüksek bir vergi güvenlik müessesesi ihdas edildi. Yoklama memurları mükelleflerin işyerine giderek veya harici bazı yöntemler ile belirli bir süre için hasılat tespiti yapacak, tespit edilen bu hasılat Örnek kütle olarak baz alınmak suretiyle Ana kütleye ulaşılmaya çalışılacak.

Özetle ticari veya serbest meslek faaliyetleri yönünden Mükellefler nezdinde yapılacak yoklamalar neticesinde tespit edilen günlük hasılat tutarlarının ortalaması alınarak mükelleflerin aylık ve yıllık hasılat tutarları tespit edilmesi amaçlanıyor. Bu şekilde tespit edilen hasılat tutarları ile mükelleflerin faaliyette bulundukları döneme ilişkin beyan ettikleri hasılat tutarları karşılaştırılacak ve karşılaştırma sonucu bulunan farkın yüzde 20’den fazla olması durumunda mükellefler, Vergi Usul Kanunu'nda yer alan “izaha davet müessesesi” kapsamında izaha davet edilecekler. Bu süreçte sanki izaha davet edilen mükellefler sanık, izaha davet eden idare ise mahkeme imiş gibi bir görüntü vermiş olacak ki bu doğru değildir. Bu düzenleme, kurumlar vergisi mükellefleri hakkında da uygulanacak.

Hatırlanacağı üzere eskide de benzer bazı uygulamalar yapılmış, fakat hiç birisi başarılı olmadığı veya uygulanma alanı bulmadığı için terk edilmişti.

Bu durumlarda otomatik tarhiyat yapılamayacağına göre, yoklama ve inceleme süreçleri için yeterli personel de bulunmadığını dikkate alarak bu uygulamanın başarılı olacağı son derece tartışmalıdır. Örneğin üç günlük denetim sürecinde tespit edilen hasılat baz alınmak suretiyle aylık ve yıllık hasılat tespit edilecektir. Bu durumun mükellef ile vergi idaresi arasında ciddi bir güven sorununa yol açacağı kesindir.

Tevkifat kapsamı genişletiliyor

Kanunun 4, 33 ve 34'üncü maddeleri ile,faaliyette bulunan hizmet sağlayıcılarına ve elektronik ticaret hizmet sağlayıcılarına faaliyetleri dolayısıyla yaptıkları ödemeler gelir veya kurumlar vergisi kesintisi kapsamına alınıyor.

 Ayrıca, maddede yapılan diğer bir düzenleme ile mal ve hizmet alımlarına ilişkin gerçek kişilere yapılan ödemeler üzerinden Cumhurbaşkanınca belirlenen sektör ve faaliyet konuları dikkate alınarak gelir veya kurumlar vergisi tevkifatı yapılması öngörülüyor.

Diğer taraftan, maddenin sekizinci fıkrasında değişiklik yapılarak, Cumhurbaşkanına birinci fıkranın (19) ve (20) numaralı bentleri kapsamında vergi kesintisine tabi ödemeler için faaliyet konuları, ödeme türleri, sektörler, iş grupları ve iş nevileri itibarıyla ayrı ayrı veya birlikte oran belirleme yetkisi veriliyor.

Gerek KDV’de gerekse de Gelir Üzerinden Alınan kazanç vergilerinde tevkifat müessesesinin yaygınlaştırılmasını vergide adalet ilkesini bozuyor. Bilindiği gibi bu tevkifatlar gelecekte tahakkuk edecek yıllık vergilerden mahsup edilmek amacıyla yapılıyor. Yani daha sonra iade edilmek üzere alınıyor. Firmaların zarar etmesi durumunda mahsup imkanı ortadan kalktığı için ikinci seçenek ve zorunlu olarak iade müessesesine baş vurmak gerekir. İade prosedürlerinin karmaşık ve süresinin uzun olması, özellikle enflasyonist dönemlerde mükellefler için çok ağır sonuçlar yaratıyor.

Sahte belge düzenleyenlerle ilgili teminat ve özel usulsüzlük cezası uygulaması

Kanunun 5'inci maddesi ile münhasıran sahte belge düzenleme amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiği vergi inceleme raporu ile tespit edilip mükellefiyeti terkin edilenler ile bunlarla ilişkili olan kişiler, başka bir şirkette kanuni temsilci veya yüzde 10’dan fazla oranda ortak oldukları takdirde bu şirketlerden, söz konusu kişilerin hukuki statülerine son verilmesi veya teminat gösterilmesi istenilmesi öngörülüyor. Bu kişilerin şirket ile ilişkisinin kesilmemesi ve teminat gösterilmemesi durumunda teminat tutarı kadar özel usulsüzlük cezası kesilmesi hükme bağlanıyor.

Bu madde ile ilk etapta caydırıcılık açısından doğru bir uygulama gibi görünse de mahkeme kararı beklenmeden sadece Vergi İnceleme elemanın Raporuna dayanarak mükellefiyetin terkin edilmesi, teminat istenmesi, mükellefin teminat getirememesi durumunda ise bu tutar tutar kadar Özel Usulsüzlük Cezası kesilmesi ön görülüyor. Bu uygulama ticari hayatın gerçekleri ile uyuşmadığı gibi son derce de ağır bazı sonuçlar doğuracaktır. Her ne kadar eskiden de buna benzer bazı uygulamalar olsa da bu seferki çok daha ağır hükümler içermektedir. Örneğin Vergi İnceleme Raporunu dava konusu yaparak davayı da kazanan mükellefin mağduriyeti ne olacak?

Devam edecek