Uzakta ve içimizdeki Türk düşmanı hainler:
Halkımızı öyle bir ayrıştırdı ki…
Hak arama mücadelesini, haksızlığa kurban edenlerin yüzünden:
Adalet ve özgürlük alanımız öyle bir daraldı ki…
Bu yüzden millet yoksullaşıyor, memleket yoksullaşıyor!
Çünkü 18 Yıl içinde bir başka oldu milletim.
Bir başka oldu memleketim!
Hele bir de 40 Yıl öncemiz var ki...
40 Yıl önce, az laf çok iş yapılırdı.
Siyasilerin günlük lafları, her daim halkın lokmasından küçük olurdu!
Oysa bugün tam tersine, çünkü siyasal gündemli laflar çok çoktur.
Sosyal yaşamın doyuran lokmaları ise her yıl daha da azalmaktadır!
40 Yıl önce, ayrıştıran siyasal kavgalar ve kinler bugünkü kadar fazla değildi.
O günlerde, daha bir farklıydı milli birlik ve beraberlik ruhu…
Çünkü o günlerde, ne demokrasi bugünkü kadar daralarak tık nefes olmuştu.
Ne de adalet bugünkü gibi bir siyaset sapağında kaybolup gitmişti!
40 Yıl önce devlet adamı devlet adamı gibi oturup kalkar…
Devlet adamı devlet adamı gibi konuşarak birlik ve beraberliği sağlardı!
Hem de bin düşünüp bir konuşarak…
Devlet kurumlarıyla demokratik kesimleri milletin önünde tartışmayarak…
Kendisine yandaş olmayan medya ve demokratik oluşumlara, nice iftiralar atıp onları en ağırından karalayarak konuşmazlardı!
40 Yıl önce, siyasal partilerle demokratik kitle örgütlerinin merkezi ve yerel her etkinliğini, sadece yasal merciler denetleyerek gereğini yapardı.
Yani siyasal partilerle demokratik tüm kesimlerin bir adalet güvencesi vardı!
Bugünkü gibi siyasal yaptırımlı kararlarla… TV TV… Gazete gazete siyasal karalamalar yoktu! Seçimle gelene siyasal yaptırımla el çektirip, hapse attırmak yoktu!
Demokratik nice kesimlere parmak sallamak, onları orta yerinden ayırmak…
Onlara halkın önünde eyyyyyyy BARO…. Eyyyyyy TTB… Bilmem eyyyyyyyyŞu bu… Deyip, demokrasi ve de adaletle bağdaşmayan bağırıp çağırmalar ve de haksız yere karalamalar yoktu 40 Yıl önce!
Biz bunları, ne yazık ki son 18 Yılda gördük!
Daha neler neler…
Derken 40 Yıl önce ABD destekli bir 12 Eylül 1980 Darbesi yapıldı!
Tepeden aşağıya: Senatörler, Milletvekilleri, Belediye Başkanları, Sendikacılar ve de tüm demokratik kitle örgütleriyle her kesimden nice yurtseverler içeri tıkıldı 40 Yıl önce bugünlerde.
Onlardan biri da bu yazıyı yazan biziz. (Basın-İş Sendikası’nın İstanbul’da başkanlığını yapıyordum)
Suçumuz, 12 Eylül öncesi üyelerimizi bir bildiriyle seminere çağırmaktı!
Derken Selimiye zindanlarındayız!
O günün kindar ve intikamcı kimi polisleri, önüne geleni Sıkı Yönetim Adli Müşavirliği’ni kullanarak içeri tıkmışlardı!
Bizim koğuştan en az 10 Kişiyi, dilekçeler yazarak Adli Müşavirlik kanalıyla tahliye ettirdim! Çünkü çok komik ihbarlar ve de polis işgüzarlığıyla içeri atılmışlardı!
İşte 40 Yıl önce o darbeli zindanda bile adaleti gören bizler…
Bugün adaleti mumla arayan bu Türkiye için üzülmeyelim de ne yapalım?
40 Yıl önce, (darbe öncesi) İşçiler özgürce sendika üyesi oluyor, sendikalar özgürce toplu iş sözleşmeleri bağıtlıyor, anlaşma olmadığında özgürce greve gidiyordu!
Peki, 18 Yıldır bu ülkede böylesine bir özgürlük var mıdır?
Emekçiler o günlerde aldığı maaş ve Kıdem Tazminatı ilemutlu bir yaşam sürerken, bugün böyle bir şey var mıdır?
40 Yıl önce aldığı Kıdem Tazminatıyla İstanbul’da 2 Daire alan emekçi üyemizi bilirim.
Peki, bugün: Bugün işçiler yoksulluktan evini satıyor! Ne sendikacılık kaldı, bir özgür toplu iş sözleşmesi yapan…
Ne de çalışan ve emekli vardır aldığı maaşla geceleri rahat yatan…
Piyasa fiyatlarına göre, ayda ortalama en az 7.000 TL. Alması gereken emekliye, ayda 750 TL’den başlayıp ortalama 2.300 TL. Maaş ödeniyor bugün!
Asgari ücretlilere de en az 7.000 TL. Ödenmesi gerekirken, ancak 2.300 TL. Ödeniyor bugün.Vah sabit gelirliler vah! Oysa 40 Yıl önce bu makas asla böyle değildi! İşçi, esnaf, çiftçi, kısacası her alanda uğraş verip ekmek yiyenler bugünden daha mutluydu daha… Bugün kime dokunsan ağlıyor!
Öte yandan 40 Yıl önce, bu ülkede sevgi, saygı ve de toplumsal bir barış vardı.
Oysa bugün ayrışan Türkiye, orta çağ yolunda… Ortadoğu’nun koynundadır!
Tepeden aşağıya kumpaslar… Muhalif olanları yok ederek ayakta kalmalar…
Oysa devlette kural yönetmek üzerinedir, yok etmek değil!
40 Yıl sonra, bu olup bitenleri de hayret ve ibretle izleyerek diyoruz ki:
Dünyanın her yerinde:
‘Öz Yurduna Adalet ve Medeniyet Işığını Uzak Tutanlar…
Başka Yurda, Ancak Haksızlık ve Karanlık İhraç ederler!’
‘Yaptıkları Her Yanlışı, Karşısındaki Muhaliflere Yükleyenler…
Kaçsalar da Görünürler!’
‘Fetoculara, Devletin Her Kademesinde Görev Verip, Devletin Başına Bela Edenler Suçlu Bulunmazken; EğerFetoİle İlgisi Olmayanlara Suç Gömleği Giydiriliyorsa, O Arazide Kim Neye İnanır?’
‘Muhalefetin Sesini Halkın Duymasını İstemeyenlerle…
Her Daim Fırsat Buldukça Bu Sesi Kesmeye Kalkanlar…
Bir Gün Mutlaka Bu Haklı Sese Muhtaç Olurlar!’
‘Yasalar Siyasal İktidarlara Değil, Siyasal İktidarlar Yasalara Uyum Sağlar!
Bunun Tersi: Ayrışma, Kaos, Kavga ve de Yok Olmaktır!
MESELE YÖNETMEK Mİ, YOKSA YOK ETMEK Mİ?’
ACI KAYIBIMIZ BEKİR COŞKUN’A RAHMET, AİLESİNE VE GERÇEK TÜRK BASININA BAŞSAĞLIĞI
DİLERİM.
HASAN TUFAN
yasamgazetesi.com