Devletimizle milletimizin içine düştüğü kötü gidişatın tohumları, tam 42 yıl önce dış güçler tarafından serpildi ülkemize!
12 Eylül 1980’de içimizdeki üniformalı ve üniformasız hainleri kullanarak darbe yaptıran dış güçler:
Ortadoğu ülkeleri gibi, kendilerine bağımlı...
Fukara ve barut kokusuyla kandan beslenen bir Türkiye istediler.
Cumhuriyet Türkiye’si, o karanlık coğrafyaya bir Güneş gibi doğmasın istediler.
Örnek olup da o ülke halklarını uyandırmasın istediler.
O halkların başlarındaki gerici, faşist ve oligarşik yönetimlerle birlik olup...
Onların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini bölüp paylaşsınlar istediler.
Yapılacak bir darbeyle önlerindeki tek engel Türkiye’yi hizaya getirip, o ülkelere benzeterek sömürü ve kan emici düzenleri sürüp gitsin istediler.
Bunun için...
Atatürk ve Cumhuriyetle gelen kazanımlar tek tek ortadan kaldırılacak... Demokratik Laik ve Sosyal adalet kavramı, bir inanç sarmalıyla çağın gerisine taşınacak...
100 yıl önceki Kurtuluş Savaşı’mızda olduğu gibi, vatan kurtaranları kötüleyip arkadan vurmak için, cemaat ve tarikatlarla iş birliği yapılacaktı.
Yeter ki, Türkiye geri gitsin... Geri giderek Ortadoğu’nun kişiliksiz, yoksul, karanlık ve kanlı ülkeleri gibi olsun istediler.
42 yıl önceki emellerine ulaşarak:
Özellikle son 20 yıldır yüzleri gülen dış güçler:
Kötü yönetim yüzünden günden güne eriyen Türkiye’yi öyle sinsi sinsi izliyorlar ki...
Öyle bir hedefe ulaşma sevinci var ki kendilerinde...
Nasıl sevinmesinler ki, 42 yıl önce ektiler, bugün de biçiyorlar işte.
Bugünler o günlerden çok uzakta çok...
Çünkü sevgi, saygı, hoşgörü vardı o günlerde.
Ayrıştıran bir kavgacı siyaset yoktu.
Ne durmadan kişi ve gruplarla kavga eden devlet adamları vardı.
Ne de Cumhuriyetin kazanımlarını tek tek yok ederek:
Emperyalistlerle din sayesinde saltanat süren Suudi krallarını sevindiren devlet adamları vardı o günlerde.
O günlerde adalet bağımsız vicdanlar huzurluydu.
42 Yıl Önce, yani milleti ve devleti yavaş yavaş yok ederek geri götüren...
12 Eylül 1980 darbesinden önce:
Demokrasiyi gördük, hem de meydan meydan mitinglerde...
Hem de iş yeri iş yeri emekçi örgütlenmeleriyle emekçi grevlerinde gördük.
Üniversite üniversite özerk ve özgür yapılanmalarda...
Öğrencilerin saygı, sevgi ve şefkat gördüğü...
Mezuniyet sonrası ne olacağım demediği...
Nice eğitim birimleriyle nice güzelim öğrenci yurtlarını gördük.
Çünkü çoğunlukla okuyacak ve okurken de barınacak olanakları vardı.
İster özel yurtlarında ister devlet yurtlarında olsun. Biz rahatla huzuru gördük.
Yazıp çizenlerle konuşanların özgür olarak gerçek gazetecilik yaptığını...
Onların meydanlarda tartaklanıp içeri atılmadığını...
Hele hele devleti yönetenlerin hem basın mensuplarına hem de diğer sosyal statüde iş yapanlara: ‘’Terörist, çapulcu, sürtük, vatan haini’’ gibi derinden yaralayıcı sözler etmediğini gördük.
Adalet korkusuyla öz yurttaşını tedirgin etmeyen...
Yurttaşın malını mülkünü ucuz mu ucuza kamulaştırıp, sonra da değişik alanlara aktaranları değil... Tam tersine yurttaşın malının gerçek değerini vererek, özgür pazarlama hukukuna saygın olan nice devlet adamlarını gördük.
Elbette ki 42 yıl önce... Yani 12 EYLÜL 1980 DARBESİ ÖNCESİ...
Hani her ailenin geliri doğrultusunda: İstediği gibi seyahat özgürlüğünü kullanarak ülkemizi rahatça dolaşabildiği, yakınlarını ziyarete gidebildiği o günleri gördük.
Bir Basın Emekçisinin, özgür toplu iş sözleşmesiyle kazandığı 75 günlük kıdem tazminatıyla İstanbul’da 2 daire aldığını görüp tanık olduk! Bu Basın Emekçisi AHMET AKYAN’I rahmet ve saygıyla anarken...
‘’75 günlük kıdem tazminatı olmaz’’ deyip, darbe yaparak silah zoruyla bunu 30 güne indiren darbecileri de insanlık onuru adına kınıyoruz!
42 yıl önce emekli ikramiyesiyle 2 daire bile alacak güce sahip olan emekçiler...
Bugün aldığı maaşla 5 gün bile geçinemeyen, evinin kirasını bile ödeyemeyen emekçiler oldu! Kaldı ki ev almaları da hayaldir artık!
Çiftçi, köylü, okuyan ve okumayan işsizler, tek tek perişandır her bir arazimizde... Bunlara tercüman olacak nice ulusal ve yerel medya var ki, onlar da korkak ve suskundur her bir arazimizde...
Kimi yerel yerel öyle... Kimi de ulusal ulusal öyle...
Oysa 42 yıl önce herkes her yerde özgür özgür yazıp konuşurdu her şeyi...
Peki, 42 yıl önce darbe yaptıran dış güçler başardı mı? EVET.
Bizi Ortadoğu’ya benzettiler mi? EVET.
Gerisi geriye gidiyor muyuz? EVET.
Daha daha çağın gerisine doğru bir gidişat var mı? EVET.
42 yıl önce 12 Eylül 1980’de darbeyle ekip, bugünlerde biçen dış güçler kazandı mı? EVET.
İşte Türkiye’nin acı gerçeği budur bu! Bir yanda 3 köprü birkaç yol ve BETON EKONOMİSİ... Öte yanda buharlaşan demokrasi ve sosyal adalet var o kadar!
Üretim yok, bilimsel uğraş yok... Okullar da donup kaldı... okullardan mezun olanlar da... Nasıl olsa dış güçler bize bakar. Üretip bakarlar... Bakıp üretirler...
Günlük gündemlerimiz böylece hayırlı olsun halkımıza...
Adalet ne ki, ekonomiye dair rakamlar bile Ortadoğu rakamları oldu! Ne güven veriyor...
Ne de gerçeklere uyuyor! Kimlerin yüzü güldü? Elbette ki dış güçlerin...
Ektiler biçiyorlar, hem de 85 milyon insanımızın gözü önünde...
Bize göre gerçek ‘GÜNAH’ budur. Gerçek ‘GÜNAHKÂR’ da buna sebep olanlardır!