Cenaze evine taziye için gelenlere...

Cenaze sahibinin yemek ikram etmesi:

Öyle bir yanlış gelenek ki...

Çünkü...

Bu uygulama, kimi hanelere oldukça ağır bir ekonomik darbe indirir!

Çünkü...

Bu uygulama, cenaze ve cenazelerle birlikte her haneye ikinci bir yıkım olur!

Hele hele bu yanlış alışkanlığa uyum sağlayan hane halkının geçim zorluğu varsa;

Bu işi borçlanarak ya da bir şeylerini satarak yapıyorsa...

Elbette ki, bu daha da büyük bir darbedir!

Cenaze evi, taziye için gelenlere asla yemek ikram etmemeli!..

Eğer varsa uzak yerden gelenler...

Onlara da konu komşu tarafından hazırlanıp getirilenler ikram edilmelidir!

Arkeolojik çalışmalar, bu taziye yemeğinin yüz yıllardan beri sürüp geldiğini tespit etmiştir. Ancak ikramların hane halkı tarafından mı, yoksa yakınlarla komşular tarafından mı tedarik edildiği konusunda bir netlik yoktur!

Ama günümüzün gerçekleri her açıdan öyle bir açık ki...

Bu açıklığa dayanarak:

Cenaze evine gelenler, taziyesini sunup acıları paylaşarak oradan ayrılmalıdır!

Yoksa acılı ailenin sunacağı ikramları paylaşarak değil...

Yakınlarından bir öldürülünce...

Hz. Peygamber (as) şöyle buyurdu:

‘’Onun ailesine yemek yapıp götürün. Çünkü başlarına kendilerini meşgul edecek bir musibet gelmiştir.’’

İnancımız da böyle... Ekonomik gerçeğimiz de böyle diyor!

Özellikle Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan yurttaşlarımız bu gerçeklere göre hareket etmeli...

Bu yörelerde görev yapan mülki amirlerle ileri gelenler bu yanlış geleneği bertaraf etmelidir!

Yoksa o yürek yakan görüntüler var ya...

O görüntüler nesilden nesle sürüp gider...

Hani şu cenazesini orta yerde bırakıp, pilav kazanı aramak için sağa sola koşturanlar var ya; işte onların dayanılmaz görüntüleri sürüp gider!

Cenazesine ağlayanın gözü önünde:

‘’Hele bu pilavın üstüne biraz etinden de koy getir’’ diyen; nice pişkin ve arsızların da görüntüleri sürüp gider!

Gerçekler böyle; Çünkü o yörelerin evladıyız.

Biz ki görüp duyup bilenlerdeniz!

Sahi, niye bu görüp duyduklarımızı her zaman diliminde halının altına süpürelim ki...

Niye bildiğimiz bu acı gerçekleri çıplak gezdirmeyelim ki...

Yetmedi mi bunca suskunluk?

Yetmedi mi bunca yanlışı, bir zorunlu inanç ve de gelenek emriymiş gibi tarihin nice sayfalarına yamamak!

O halde; Cenaze sahibi öz yasıyla öz başına gelenlerle uğraşırken...

Ona ikinci bir uğraş çıkarmamalı...

Taziyeyi sunup, acıyı paylaşarak oradan ayrılmalı...

O acılı hanede: Hem kaynayan kazanları... Hem açılan sofraları... Hem de sunulan ikramları görmeden ayrılmalıdır herkes!

‘’Efendim çok zengin... Yemek vermek isterse verir kime ne?’’ Diyenlere de sözümüz var!

Versin efendim versin... Ancak ölçüsünde versin...

Elbette ki abartıya kaçmadan versin... ‘’Desinler’’ rüzgarına kapılmadan versin!

Elini tutan mı vardır!

Bir yanda ağlayıp, öte yanda ağırlamak özgürlüğüne kim karışabilir ki...

Demek istediğimiz şudur:

Bu bir yanlış alışkanlıktır o kadar!

Çünkü...

Ne inancımızda yeri vardır!

Ne de sosyal hayatımızın tarihsel sürecinde...

Ne cenaze sahipleri gelenin karnını doyurup uğurlamak zorunda...

Ne de taziye için gelenler böyle bir beklentiye kapılmak zorundadır!

ÖZETLE: TAZİYE EVLERİNDE YEMEK İKRAMI YAPILMAMALI...

EĞER AKRABA VE KOMŞULAR BİR ŞEEYLER GETİRMİŞSE...

ONLAR ORADA BULUNANLARA İKRAM EDİLMELİDİR!

HEM DE UZAK YERLERDEN GELEN TAZİYECİLERE...