Bir yanda, Muharrem Ayı girdiğinden beri, Kerbela’da Yezid tarafından şehit edilen Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt için yas tutanlar...

Muharrem’in 10. Günü, (AŞURA GÜNÜ) yani Hazreti Hüseyin’in şehit edildiği gün... Dünyanın birçok yerinde anma ve katil Yezid’i lanetleme toplantıları düzenleyenler var.

Öte yanda, ‘’Muharrem ayı geldi’’ diyerek, Aşure tatlısı yapanlarla…

Bu tatlıya kaşık sallayanlar var...

Bir yanda, tarihi ve de insanlık dışı bir olaya...

Yani öz Peygamberlerinin evladına yapılan zulme tepki koyma etkinliği...

Öte yanda, kaşık kaşık bir Aşure tatlısı etkinliği...

Kimine göre yadırganacak...

Kimine göre de hoş karşılanacak bir sosyolojik olgu...

Yeter ki, şiddetten uzakta... Barış ve de hoşgörü içinde olsun!

Yeter ki, herkes birbirinin inancına ve eylemine saygı gösterme erdeminde bulunsun...

Yeter ki, tüm Müslümanlar, tarihi süreç içerisinde tüm yaşanan olumsuzlukları masaya koyarak... Günümüze kadar gelen nice yanlışların temeline insin...

Temeline inip, nerede nasıl hatalar yapıldığını ortaya çıkararak, tüm Müslümanlara bir huzur bir güven ve de bir insanca yaşam hakkı sunacak aydınlık dünyanın kapılarını aralasınlar... YETER Kİ...

Çünkü böyle gelmiş böyle gitmemeli...

Eğer, 15 Asır önce nice haksızlığa ve zulme tanık olup ağlayan Kerbela’dan ders alınsaydı.

Bugün, ne ağlayan bir Kabil olurdu... Ne de Muâviye ve Yezid’in izinden giderek, zalimliği meslek edinen, gerici ve de sözde dinci zulüm çeteleri olurdu.

Evet, böyle gelmiş böyle gitmemeli!..

Müslümanların niye huzur ve refaha hasret kaldığı...

Niye demokrasi ve de sosyal adaletten uzak tutulduğu...

Niye halkın dediği değil de tepelerindeki kral, emir, sultan ve şeyhlerin dediğinin olduğu iyice irdelenmeli...

İrdelenmeli ki, öz yurtlarında insanca yaşasın tüm Müslümanlar...

İrdelenmeli ki, öz yurtları emperyalistlere değil, özlerine fayda sağlasın!

Emperyalistler, tepedeki o faşist yöneticileri kukla gibi yöneterek bağımsızlıklarına ve özgürlüklerine asla kelepçe vurmasın!

Kadın ve erkekler eşit haklarla yaşarken...

Bu ülkelerde yaşayan Müslümanların, parçalanmayan bir vatanı...

Barut kokmayan bir seması... Kan gölü olmayan bir arazisi olsun!

Barış, saygı ve sevgi içinde...

Çağdaş eğitim ve ekonominin nimetleriyle...

Çağdaş demokrasi ve de adaletin insanlık sunumlarıyla tanışsınlar...

Tüm bunlar, elbette ki emperyalistlerle karanlıktan beslenen gerici ve bağnaz tarikatlarla kimi grupların işine gelmez!

Ama gerçek şu ki, tüm Müslümanların işine gelir!

Böylece, hem ülkelerini terk edip kaçarken havada ölmezler...

Hem karada... Hem de denizlerde boğulup ölmezler...

Bu gidişat bir kader değil...

Sadece birilerinin uzaktan ve de yakından dayatmalarıdır o kadar!

Bir içerideki faşist ve saltanatçı yöneticilerden kurtulmalı...

Bir de emperyalizme paralı maşa olan sözde dinci zalimlerden...

Yoksa Müslümanlar, ya öz yurtlarında her daim insanlık haklarından yoksun olarak yaşayacak... Kan ve barut kokusuyla...

Ya da insanca yaşayanların ülkelerine kaçacaklardır!

Bir inancı, huzur kaynağı yerine...

Zülüm kaynağı yapanlar, o inanca ihanet eder!

1500 Sene önce, Yezid devri böyleydi. Bugün de öyle...

O gün KERBELA Ağlıyordu.

Bugün KABİL ağlıyor!

Müslümanların gücü ancak kendilerine...

Çünkü Müslüman’ı Müslüman’a kırdıran...

Kendileri ilerlerken, Müslümanları çağın gerisine kaydıran...

Çıkarcı emperyalistlerle onların işbirlikçi ve tetikçisi kimi Müslümanlar...

Hep böyle olsun istediler...

ATATÜRK İLE CUMHURİYET TÜRKİYESİ’NE SALDIRMALARI, TAM DA BUNDANDIR!

Böyle gelmiş böyle gitmemeli...

Artık Müslümanlar da insanca, bağımsız ve özgür yaşamalıdır!

Tam da kaçmak istedikleri o ülkeler gibi...